🐕🦺 Bakara Suresi 255 Ayet Verilmek Istenen Mesaj
PDF| Quran will be leading lights for humankind since it has been send down unto. Our holly book didn’t send down unto specific era or
Yunussuresi 3. ayetindeki izin konusunda Bakara suresi 255. ayeti ile aynı şekilde anlaşılması gerekmektedir. Meryem suresi 87. ayeti: Rahmanın nezdinde bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaate malik olamayacaklar. Bu ayet hem meal hem de bağlamdan kopuk bir okuma yapılarak anlam tahrifatına uğratılan ayetlerden biridir.
Kuran’da isimleri yönetici olarak geçen Davud (a), Süleyman (a), Yusuf (a) ve Sebe melikesi ile ilgili kıssaların anlatıldığı ayetlerde bu yöneticiler zikredilirken de Zülkarneyn'in vasıfları ile aynı vasıflar sıralandığını görmekteyiz. 8. Zülkarneyn'le birlikte serdedilen tüm yöneticilerin; Allah'ın onlara
Bakara238-239) Ayet, müslümanlar üzerine farz olan birden fazla namazdan bahsetmekte, ancak namazların tam sayısı Kuran'ın ne bu ayetinde ne de diğer surelerinde geçmemektedir. Fetih suresinin 19. ayetinde Allah, Rasulullah (s.a.v.) kavimlerine tek başına huccet, sözüne güvenilmesi gereken elçi tayin ettiğini haber
Abdülmuttalib Muhammed’e gereken ihtimamı gösterdi. Dârünnedve’deki toplantılara başkanlık ederken yanına aldı, ona baba şefkatini ve sevgisini hissettirdi. Abdülmuttalib ölümünden önce, sekiz yaşında olan Muhammed’in bakımını Abdullah ile anne-baba bir
elinizinaltındakilere iyilik edin” (Nisâ suresi, 36. ayet.) * “Komusu aç olup da karnını doyuran kimse, mümin değildir.” (Buhârî, Edebü’l-Müfred, 52.) Yukarıdaki ayet ve hadiste verilmek istenen asıl mesaj nedir? A) Ekonomik hayatı canlandırma B) Toplumsal birlik ve dayanıma C) Komunun komuya mirasçı olması
SÜLEYMANİYEVAKFI VİDEO YAYINLARI . 30 Mart 2013 Cumartesi
1UVZz97. Bakara suresinin 255. ayetini Kur’an-ı Kerim mealinden okuyup ayette verilmek istenen mesajları yazınız sorusunun cevabını kısaca yazdık. Bakara Suresi Kur’an-ı Kerim’İn en uzun suresidir. Bu surenin 255. ayetinin mealini yazıp verilmek istenen mesajları suresinin 255. ayetini Kur’an-ı Kerim mealinden okuyup ayette verilmek istenen mesajları yazınızBakara Suresi 255. ayetAllah, O’ndan başka tanrı yoktur; diridir, her şeyin varlığı O’na bağlı ve dayalıdır. Ne uykusu gelir ne de uyur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun izni olmadıkça katında hiçbir kimse şefaat edemez. Onların önlerinde ve arkalarında olanları O bilir. O’nun ilminden hiçbir şeyi -dilediği müstesna- kimse bilgisi içine sığdıramaz. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine almıştır. Onları korumak kendisine zor gelmez. O yücedir, mutlak İstenen MesajlarAllah’tan başka tanrı şey O’ şey O’nun izni ile olurSadece O şefaat her şeyi bilirEn büyük Allah’tır.
Bakara süresinde farklı yiyecekler, şarap, nikah, oruç, savaş, hac gibi konular geçmektedir. Boşanma, dulluk, yetimlik, faiz gibi farklı konularda Bakara süresinde yer almaktadır. Bakara süresi, Hz. Musa döneminden başlamaktadır. Genel olarak İslam hukukunun konularının bulunduğu bir süredir. İnanç, ahlak ve hayat düzeni ile ilgili pek çok konu Bakara süresinde geçmektedir. Kuran okumanın önemi de ayetlerde belirtilmiştir. Süresinin zirve anlamına gelen “senam” ve parlak, beyaz, nurlu anlamına gelen “Zehra” olmak üzere farklı lakapları da SURESİ DİNLEBakara Suresi Türkçe okunuşuBismillahirrahmanirrahim1. Elif, lâm, kitâbu lâ reybe fîhfîhi, huden lil muttekînmuttekîne. yu’minûne bil gaybi ve yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûnyunfikûne. yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablikkablike ve bil âhireti hum yûkınûnyûkınûne. alâ huden min rabbihim ve ulâike humul muflihûnmuflihûne. keferû sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûnyu’minûne. alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâvetun, ve lehum azâbun azîmazîmun. minen nâsi men yekûlu âmennâ billâhi ve bil yevmil âhıri ve mâ hum bi mu’minînmu’minîne. vellezîne âmenû, ve mâ yahdeûne illâ enfusehum ve mâ yeş’urûnyeş’urûne. kulûbihim maradun, fe zâdehumullâhu maradâmaradan ve lehum azâbun elîmun bi mâ kânû yekzibûnyekzibûne. izâ kîle lehum lâ tufsidû fîl ardı, kâlû innemâ nahnu muslihûnmuslihûne. lâ innehum humul mufsidûne ve lâkin lâ yeş’urûnyeş’urûne. izâ kîle lehum âminû kemâ âmenen nâsu kâlû e nu’minu kemâ âmenes sufehâu, e lâ innehum humus sufehâu ve lâkin lâ ya’lemûnya’lemûne. izâ lekûllezîne âmenû kâlû âmennâ, ve izâ halev ilâ şeyâtînihim, kâlû innâ meakum, innemâ nahnu mustehziûnmustehziûne. yestehziu bihim ve yemudduhum fî tugyânihim ya’mehûnya’mehûne. dalâlete bil hudâ, fe mâ rabihat ticâretuhum ve mâ kânû muhtedînmuhtedîne. ke meselillezistevkade nârânâren, fe lemmâ edâet mâ havlehu zeheballâhu bi nûrihim ve terekehum fî zulumâtin lâ yubsirûnyubsirûne. bukmun umyun fe hum lâ yerciûnyerciûne. ke sayyibin mines semâi fîhi zulumâtun ve ra’dun ve berkberkun, yec’alûne esâbiahum fî âzânihim mines savâiki hazaral mevtmevti, vallâhu muhîtun bil kâfirînkâfirîne. berku yahtafu ebsârehum kullemâ edâe lehum meşev fîhi, ve izâ azleme aleyhim kâmû ve lev şâellâhu le zehebe bi sem’ihim ve ebsârihim innallâhe alâ kulli şey’in kadîrkadîrun. eyyuhen nâsu’budû rabbekumullezî halakakum vellezîne min kablikum leallekum tettekûntettekûne. ceale lekumul arda firâşen ves semâe binââbinâen, ve enzele mines semâi mâen fe ahrece bihî mines semarâti rızkan lekum, fe lâ tec’alû lillâhi endâden ve entum ta’lemûntâ’lemune. in kuntum fî reybin mimmâ nezzelnâ alâ abdinâ fe’tû bi sûretin min mislihî, ved’û şuhedâekum min dûnillâhi in kuntum sâdıkînsâdıkîne. in lem tef’alû ve len tef’alû fettekûn nârelletî vakûduhân nâsu vel hicâratu, uiddet lil kâfirînkâfirîne. beşşirillezîne âmenû ve amilûs sâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min tahtihel enhârenhâru, kullemâ ruzikû minhâ min semeretin rızkan kâlû hâzellezî ruzıknâ min kablkablu ve utû bihî muteşâbihâmuteşâbihan, ve lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve hum fîhâ hâlidûnhâlidûne. lâ yestahyî en yadribe meselen mâ beûdaten fe mâ fevkahâ fe emmellezîne âmenû fe ya’lemûne ennehul hakku min rabbihim, ve emmellezîne keferû fe yekûlûne mâzâ erâdallâhu bi hâzâ meselâmeselen, yudıllu bihî kesîran ve yehdî bihî kesîrâkesîran ve mâ yudıllu bihî illel fâsıkînfâsıkîne. yenkudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıhmîsâkıhî, ve yaktaûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yufsidûne fîl ardardı ulâike humul hâsirûnhâsirûne. tekfurûne billâhi ve kuntum emvâten fe ahyâkum, summe yumîtukum summe yuhyîkum summe ileyhi turceûnturceûne. halaka lekum mâ fîl ardı cemîan summestevâ iles semâi fe sevvâhunne seb’a semâvâtsemâvâtin, ve huve bi kulli şey’in alîmalîmun. iz kâle rabbuke lil melâiketi innî câilun fîl ardı halîfeten, kâlû e tec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ ve yesfikud dimâe, ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lekleke, kâle innî a’lemu mâ lâ tâ’lemûntâ’lemûne. alleme âdemel esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikînsadikîne. subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmul hakîmhakîmu. yâ âdemu enbi’hum bi esmâihim, fe lemmâ enbeehum bi esmâihim, kâle e lem ekul lekum innî a’lemu gaybes semâvâti vel ardı ve a’lemu mâ tubdûne ve mâ kuntum tektumûntektumûne. iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîsiblîse, ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirînkâfirîne. kulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete ve kulâ minhâ ragaden haysu şi’tumâ ve lâ takrabâ hâzihiş şecerete fe tekûnâ minez zâlimînzâlimîne. ezellehumâş şeytânu anhâ fe ahrecehumâ mimmâ kânâ fîhfîhi, ve kulnâhbitû ba’dukum li ba’din aduvvaduvvun, ve lekum fîl ardı mustekarrun ve metâun ilâ hînhînin. telekkâ âdemu min rabbihî kelimâtin fe tâbe aleyhaleyhi, innehu huvet tevvâbur rahîmrahîmu. minhâ cemîacemîan, fe immâ ye’tiyennekum minnî hudenfe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûnyahzenûne. keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike ashâbun nârnârı, hum fîhâ hâlidûnhâlidûne. benî isrâîlezkurû ni’metiyelletî en’amtu aleykum ve evfû bi ahdî ûfi bi ahdikum ve iyyâye ferhebûnferhebûne. âminû bi mâ enzeltu musaddikan li mâ meakum ve lâ tekûnû evvele kâfirin bihbîhî, ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlen ve iyyâye lâ telbisûl hakka bil bâtılı ve tektumûl hakka ve entum ta’lemûnta’lemûne. ekîmûs salâte ve âtûz zekâte verkeû mear râkiînrâkiîne. te’murûnen nâse bil birri ve tensevne enfusekum ve entum tetlûnel kitâbkitâbe e fe lâ ta’kılûnta’kılûne. bis sabri ves salâtsalâti, ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiînhâşiîne. yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûnrâciûne. benî isrâîlezkurû ni’metiyelletî en’amtu aleykum ve ennî faddaltukum alel âlemînâlemîne. yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ şefâatun ve lâ yu’hazu minhâ adlun ve lâ hum yunsarûnyunsarûne. iz necceynâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâbi yuzebbihûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum ve fî zâlikum belâun min rabbikum azîmazîmun. iz faraknâ bikumul bahre fe enceynâkum ve agraknâ âle fir’avne ve entum tenzurûntenzurûne. iz vâadnâ mûsâ erbaîne leyleten summettehaztumul icle min ba’dihî ve entum zâlimûnzâlimûne. afevnâ ankum min ba’di zâlike leallekum teşkurûnteşkurûne. iz âteynâ mûsâl kitâbe vel furkâne leallekum tehtedûntehtedûne. iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmi innekum zalemtum enfusekum bittihâzikumul icle fe tûbû ilâ bâriikum faktulû enfusekum zâlikum hayrun lekum inde bâriikum fe tâbe aleykum innehu huvet tevvâbur rahîmrahîmu. iz kultum yâ mûsâ len nu’mine leke hattâ nerallâhe cehreten fe ehazetkumus sâikatu ve entum tenzurûntenzurûne. beasnâkum min ba’di mevtikum leallekum teşkurûnteşkurûne. zallelnâ aleykumul gamâme ve enzelnâ aleykumul menne ves selvâ kulû min tayyibâti mâ razaknâkum ve mâ zalemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûnyazlimûne. iz kulnâdhulû hâzihil karyete fe kulû minhâ haysu şi’tum ragaden vedhulûl bâbe succeden ve kûlû hıttatun nagfir lekum hatâyâkum ve senezîdul muhsinînmuhsinîne. beddelellezîne zalemû kavlen gayrellezî kîle lehum fe enzelnâ alellezîne zalemû riczen mines semâi bimâ kânû yefsukûnyefsukûne. izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâkel hacerhacere fenfeceret minhusnetâ aşrete aynâaynen, kad alime kullu unâsin meşrebehum kulû veşrebû min rızkıllâhi ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidînmufsidîne. iz kultum yâ mûsâ len nasbira alâ taâmin vâhidin fed’u lenâ rabbeke yuhric lenâ mimmâ tunbitulardu min baklihâ ve kıssâiha ve fûmihâ ve adesihâ ve basalihâ, kâle e testebdilûnellezî huve ednâ billezî huve hayrhayrun, ihbitû mısran fe inne lekum mâ seeltum ve duribet aleyhimuz zilletu vel meskenetu ve bâu bi gadabin minallâhminallâhi, zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve yaktulûnen nebiyyîne bi gayril hakhakkı, zâlike bi mâ asav ve kânû ya’tedûnya’tedûne. âmenû vellezîne hâdû ven nasârâ ves sâbiîne men âmene billâhi vel yevmil âhiri ve amile sâlihan fe lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûnyahzenûne. iz ehaznâ mîsâkakum ve refa’nâ fevkakumut tûrtûra huzû mâ ateynâkum bi kuvvetin vezkurû mâ fîhi leallekum tettekûntettekûne. tevelleytum min ba’di zâlikzâlike, fe lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu le kuntum minel hâsirînhâsirîne. lekad alimtumullezîne’tedev minkum fîs sebti fe kulnâ lehum kûnû kıradeten hâsiînhasiîne. cealnâhâ nekâlen li mâ beyne yedeyhâ ve mâ halfehâ ve mev’ızaten lil muttakînmuttakîne. iz kâle mûsâ li kavmihî innallâhe ye’murukum en tezbehû bakarahbakaraten, kâlû e tettehızunâ huzuvâhuzuven, kâle eûzu billâhi en ekûne minel câhilîncâhilîne. lenâ rabbeke yubeyyin lenâ mâ hiyhiye, kâle innehu yekûlu innehâ bakaratun lâ fâridun ve lâ bikrbikrun, avânun beyne zâlikzalike fef’alû mâ tu’merûntu’merune. lenâ rabbeke yubeyyin lenâ mâ levnuhâ, kâle innehu yekûlu innehâ bakaratun safrâu, fâkiun levnuhâ tesurrun nâzırînnâzirîne. lenâ rabbeke yubeyyin lenâ mâ hiye, innel bakara teşâbehe aleynâ, ve innâ in şâallâhu le muhtedûnmuhtedûne. innehu yekûlu innehâ bakaratun lâ zelûlun tusîrul arda ve lâ teskıl harsharse, musellemetun lâ şiyete fîhâ kâlûl’âne ci’te bil hakkhakkı, fe zebehûhâ ve mâ kâdû yef’alûnyef’alûne. iz kateltum nefsen feddâre’tum fîhâ vallâhu muhricun mâ kuntum tektumûntektumûne. kulnâdribûhu bi ba’dıhâ kezâlike yuhyîllâhul mevtâ ve yurîkum âyâtihî leallekum ta’kılûnta’kılûne. kaset kulûbukum min ba’di zâlike fe hiye kel hıcâreti ev eşeddu kasvehkasveten, ve inne minel hıcâreti lemâ yetefecceru minhul enhârenhâru, ve inne minhâ lemâ yeşşakkaku fe yahrucu minhul mâu, ve inne minhâ lemâyehbitu min haşyetillâhhaşyetillâhi, ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûnta’melûne. fe tatmeûne en yu’minû lekum ve kad kâne ferîkun minhum yesmeûne kelâmallâhi summe yuharrifûnehu min ba’di mâ akalûhu ve hum ya’lemûnya’lemûne. izâ lekûllezîne âmenû kâlû âmennâ, ve izâ halâ ba’duhum ilâ ba’din kâlû e tuhaddisûnehum bi mâ fetehallâhu aleykum li yuhâccûkum bihî inde rabbikum e fe lâ ta’kılûnta’kılûne. ve lâ ya’lemûne ennallâhe ya’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûnyu’linûne. minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûnyezunnûne. veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim summe yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâkalîlen, fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûnyeksibûne. kâlû len temessenen nâru illâ eyyâmen ma’dûdehma’dûdete, kul ettehaztum indallâhi ahden fe len yuhlifallâhu ahdehuahdehû em tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûnta’lemûne. men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nârnâri, hum fîhâ hâlidûnhâlidûne. âmenû ve amilûs sâlihâti ulâike ashâbul cennehcenneti, hum fîhâ hâlidûnhâlidûne. iz ehaznâ mîsâka benî isrâîle lâ ta’budûne illâllâhe ve bil vâlideyni ihsânen ve zil kurbâvel yetâmâ vel mesâkîni ve kûlû lin nâsi husnen ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâtzekâte, summe tevelleytum illâ kalîlen minkum ve entum mu’ridûnmu’ridûne. iz ehaznâ mîsâkakum lâ tesfikûne dimâekum ve lâ tuhricûne enfusekum min diyârikum summe ekrartum ve entum teşhedûnteşhedûne. entum hâulâi taktulûne enfusekum ve tuhricûne ferîkan minkummin diyârihim, tezâharûne aleyhim bil ismi vel udvânudvâni, ve in ye’tûkum usârâ tufâdûhum ve huve muharremun aleykum ihrâcuhum e fe tu’minûne bi ba’dil kitâbive tekfurûne bi ba’dba’dın, fe mâ cezâu men yef’alu zâlike minkum illâ hızyun fîl hayâtid dunyâ, ve yevmel kıyâmeti yureddûne ilâ eşeddil azâbazâbi, ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûnta’melûne. hayâted dunyâ bil âhirati, fe lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunsarûnyunsarûne. lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kuduskudusi, e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûntaktulûne. kâlû kulûbunâ gulfgulfun, bel leanehumullâhu bi kufrihim fe kalîlen mâ yu’minunyu’minûne. lemmâ câehum kitâbun min indillâhi musaddikun limâ meahum, ve kânû min kablu yesteftihûne alellezîne keferû, fe lemmâ câehum mâ arafû keferû bihî, fe la’netullâhi alel kâfirînkâfirîne. bihî enfusehum en yekfurû bi mâ enzelallâhu bagyen en yunezzilallâhu min fadlihî alâ men yeşâu min ibâdihibâdihî, fe bâû bi gadabin alâ gadabgadabin, ve lil kâfirîne azâbun muhînmuhînun. izâ kîle lehum âminû bi mâ enzelallâhu kâlû nu’minu bi mâ unzile aleynâ ve yekfurûne bi mâ verâehu ve huvel hakku musaddikan limâ meahum kul fe lime taktulûne enbiyâallâhi min kablu in kuntum mu’minînmu’minîne. lekad câekum mûsâ bil beyyinâti summettehaztumul icle min ba’dihî ve entum zâlimûnzâlimûne. iz ehaznâ mîsâkakum ve refa’nâ fevkakumut tûrtûra, huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vesmeû kâlû semi’nâ ve aseynâ ve uşribû fî kulûbihimul icle bi kufrihim kul bi’se mâ ye’murukum bihî îmânukum in kuntum mu’minînmu’minîne. in kânet lekumud dârul âhiretu indallâhi hâlisaten min dûnin nâsi fe temennevûl mevte in kuntum sâdikînsâdikîne. len yetemennevhu ebeden bimâ kaddemet eydîhim vallâhu alîmun biz zâlimînzâlimîne. le tecidennehum ahrasan nâsi alâ hayâtin, ve minellezîne eşrakû yeveddu ehaduhum lev yuammeru elfe senehsenetin, ve mâ huve bi muzahzihıhî minel azâbi en yuammeryuammere, vallâhu basîrun bimâ ya’melûnya’melûne. men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ lil mu’minînmu’minîne. kâne aduvven lillâhi ve melâiketihî ve rusulihî ve cibrîle ve mîkâle fe innallâhe aduvvun lil kâfirînkâfirîne. lekad enzelnâ ileyke âyâtin beyyinâtbeyyinâtin, ve mâ yekfuru bihâ illel fâsikûnfâsikûne. ve kullemâ âhedû ahden nebezehu ferîkun minhum bel ekseruhum lâ yu’minûnyu’minûne. lemmâ câehum resûlun min indillâhi musaddikun limâ meahum nebeze ferîkun minellezîne ûtûl kitâbkitâbe, kitâballâhi verâe zuhûrihim ke ennehum lâ ya’lemûnya’lemûne. mâ tetlûş şeyâtînu alâ mulki suleymânsuleymâne ve mâ kefere suleymânu ve lâkinneş şeyâtîne keferû yuallimûnen nâses sihra, ve mâ unzile alâl melekeyni bi bâbile hârûte ve mârûtmârûte, ve mâ yuallimâni min ehadin hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun fe lâ tekfur fe yeteallemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihî beynel mer’i ve zevcihî, ve mâ hum bi dârrîne bihî min ehadin illâ bi iznillâhiznillâhi, ve yeteallemûne mâ yadurruhum ve lâ yenfeuhum ve lekad alimû le menişterâhu mâ lehu fîl âhirati min halâkın, ve le bi’se mâ şerav bihî enfusehum lev kânû ya’lemûnya’lemûne. lev ennehum âmenû vettekav le mesûbetun min indillâhi hayrhayrun, lev kânû ya’lemûnya’lemûne. eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûlû râinâ ve kûlûnzurnâ vesmeû ve lil kâfirîne azâbun elîmelîmun. yeveddullezîne keferû min ehlil kitâbi ve lel muşrikîne en yunezzele aleykum min hayrin min rabbikum vallâhu yahtassu bi rahmetihî men yeşâu, vallâhu zul fadlil azîmazîmi. nensah min âyetin ev nunsihâ ne’ti bi hayrin minhâ ev mislihâ e lem ta’lem ennallâhe alâ kulli şey’in kadîrkadîrun. lem ta’lem ennellâhe lehu mulkus semâvâti vel ardardı, ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîrnasîrin. turîdûne en tes’elû resûlekum kemâ suile mûsâ min kablkablu, ve men yetebeddelil kufra bil îmâni fe kad dalle sevâes sebîlsebîli. kesîrun min ehlil kitâbi lev yeruddûnekum min ba’di îmânikum kuffârâkuffâran, haseden min indi enfusihim min ba’di mâ tebeyyene lehumul hakkhakku, fa’fû vasfehû hattâ ye’tiyallâhu bi emrihemrihî, innallâhe alâ kulli şey’in kadîrkadîrun. ekîmus salâte ve âtûz zekâtzekâte, ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu indallâhindallâhi innallâhe bi mâ ta’melûne basîrbasîrun. kâlû len yedhulel cennete illâ men kâne hûden ev nasârnasârâ, tilke emâniyyuhum kul hâtû burhânekum in kuntum sâdikînsâdikîne. men esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun fe lehû ecruhu inde rabbihî, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûnyahzenûne. kâletil yahûdu leysetin nasârâ alâ şey’şey’in ve kâletin nasârâ leysetil yahûdu alâ şey’in ve hum yetlûnel kitâbkitâbe, kezâlike kâlellezine lâ ya’lemûne misle kavlihim, fallâhu yahkumu beynehum yevmel kıyâmeti fîmâ kânû fîhi yahtelifûnyahtelifûne. men azlemu mimmen menea mesâcidallâhi en yuzkere fîhesmuhu ve seâ fî harâbihâ ulâike mâ kâne lehum en yedhulûhâ illâ hâifînhâifîne lehum fîd dunyâ hızyun ve lehum fîl âhireti azâbun azîmazîmun. lillâhil meşriku vel magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâhvechullâhi innallâhe vâsiun alîmalîmun. kâlûttehazellâhu veleden, subhânehsubhânehu, bel lehu mâ fîs semâvâti vel ardardı, kullun lehu kânitûnkânitûne. semâvâti vel ardardı, ve izâ kadâ emren fe innemâ yekûlu lehu kun fe yekûnyekûnu. kâlellezîne lâ ya’lemûne lev lâ yukellimunâllâhu ev te’tînâ âyehâyetun, kezâlike kâlellezîne min kablihim misle kavlihim, teşâbehet kulûbuhum, kad beyyennal âyâti li kavmin yûkınûnyûkınûne. erselnâke bil hakkı beşîren ve nezîren, ve lâ tus’elu an ashâbil cahîmcahîmi. len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîrnasîrin. âteynâhumul kitâbe yetlûnehu hakka tilâvetihtilâvetihî ulâike yu’minûne bihbihî, ve men yekfur bihî fe ulâike humul hâsirûnhâsirûne. benî isrâîlezkurû ni’metiyelletî en’amtu aleykum ve ennî faddaltukum alel âlemînâlemîne. yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ adlun ve lâ tenfeuhâ şefâatun ve lâ hum yunsarûnyunsarûne. izibtelâ ibrâhîme rabbuhu bi kelimâtin fe etemmehunetemmehunne, kâle innî câiluke lin nâsi imâmâimâmen, kâle ve min zurriyyetî kâle lâ yenâlu ahdiz zâlimînzâlimîne. iz cealnâl beyte mesâbeten lin nâsi ve emnâemnen, vettehizû min makâmı ibrâhîme musallâmusallen ve ahidnâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle en tahhirâ beytiye lit tâifîne vel âkifîne ver rukkais sucûdsucûdi. iz kâle ibrâhîmu rabbic’al hâzâ beleden âminen verzuk ehlehu mines semerâti men âmene minhum billâhi vel yevmil âhirâhiri, kâle ve men kefere fe umettiuhu kalîlen summe adtarruhu ilâ azâbin nârnâri, ve bi’sel masîrmasîru. iz yerfeu ibrâhîmul kavâide minel beyti veismâîlismâîlu rabbenâ tekabbel minnâ inneke entes semîul alîmalîmu. vec’alnâ muslimeyni leke ve min zurriyyetinâ ummeten muslimeten leke ve erinâ menâsikenâ ve tub aleynâ, inneke entet tevvâbur rahîmrahîmu. veb’as fîhim resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtike ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete ve yuzekkîhim inneke entel azîzul hakîmhakîmu. men yergabu an milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefsehnefsehu, ve lekadistafeynâhufîd dunyâ, ve innehu fîlâhireti le mines sâlihînsâlihîne. kâle lehû rabbuhû eslim kâle eslemtu li rabbil âlemînâlemîne. vassâ bihâ ibrâhîmu benîhi ve ya’kûbya’kûbu, yâ beniyye innallâhestafâ lekumud dîne fe lâ temûtunne illâ ve entum muslimûnmuslimûne. kuntum şuhedâe iz hadara ya’kûbel mevtu, iz kâle li benîhi mâ ta’budûne min ba’dî kâlû na’budu ilâheke ve ilâhe âbâike ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ilâhen vâhidâvâhiden ve nahnu lehu muslimûnmuslimûne. ummetun kad halet, lehâ mâ kesebet ve lekum mâ kesebtum, ve lâ tus’elûne ammâ kânû ya’melûnya’melûne. kâlû kûnû hûden ev nasârâ tehtedû kul bel millete ibrâhîme hanîfâhanîfen, ve mâ kâne minel muşrikînmuşrikîne. âmennâ billâhi ve mâ unzile ileynâ ve mâ unzile ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ve mâ ûtiyen nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum ve nahnu lehu muslimûnmuslimûne. in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâkşikâkın fe se yekfîke humullâhhumullâhu, ve huves semîul alîmalîmu. ve men ahsenu minallâhi sıbgaten, ve nahnu lehu âbidûnâbidûne. e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûnmuhlisûne. tekûlûne inne ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâta kânû hûden ev nasârâ kul e entum a’lemu emillâhemillâhu, ve men azlemu mimmen keteme şehâdeten indehu minallâhminallâhi, ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûnta’melûne. ummetun kad halet lehâ mâ kesebet ve lekum mâ kesebtum ve lâ tus’elûne ammâ kânû ya’melûnya’melûne. yekûlus sufehâu minen nâsi mâ vellâhum an kıbletihimulletî kânû aleyhâ kul lillâhil meşrıku vel magrıbmagrıbu, yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîmmustakîmin. kezâlike cealnâkum ummeten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner resûlu aleykum şehîdâşehîden, ve mâ cealnâl kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyhakibeyhi, ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâhhedallâhu ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin nâsi le raûfun rahîmrahîmun. nerâ tekallube vechike fîs semâi, fe le nuvelliyenneke kıbleten terdâhâ, fe velli vecheke şatral mescidil harâmharâmi, ve haysu mâ kuntum fe vellû vucûhekum şatrahşatrahu, ve innellezîne ûtûl kitâbe le ya’lemûne ennehul hakku min rabbihim ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ya’melûnya’melûne. le in eteytellezîne ûtûl kitâbe bi kulli âyetin mâ tebiû kıbletekkıbleteke ve mâ ente bi tâbîın kıbletehum, ve mâ ba’duhum bi tâbîın kıblete ba’dba’dın, ve le initteba’te ehvâehum min ba’di mâ câeke minel ilmi inneke izen le minez zâlimînzâlimîne. âteynâhumul kitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum ve inne ferîkan minhum le yektumûnel hakka ve hum ya’lemûnya’lemûne. hakku min rabbike fe lâ tekûnenne minel mumterînmumterîne. li kullin vichetun huve muvellîhâ festebikûl hayrâthayrâti, eyne mâ tekûnû ye’ti bikumullâhu cemîâcemîan, innallâhe alâ kulli şey’in kadîrkadîrun. min haysu harecte fe velli vecheke şatral mescidil harâmharâmi, ve innehu lel hakku min rabbikrabbike, ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûnta’melûne. min haysu haracte fe velli vecheke şatral mescidil harâmharâmi, ve haysu mâ kuntum fe vellû vucûhekum şatrahu li ellâ yekûne lin nâsi aleykum huccetun, illâllezîne zalemû minhum fe lâ tahşevhum vahşevnî ve li utimme ni’metî aleykum ve leallekum tehtedûntehtedûne. erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûnta’lemûne. ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûntekfurûni. eyyuhâllezîne âmenustainû bis sabri ves salâtsalâti, innallâhe meas sâbirînsâbirîne. lâ tekûlû li men yuktelu fî sebîlillâhi emvâtemvâtun, bel ahyâun ve lâkin lâ teş’urûnteş’urûne. le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerâtsemerâti, ve beşşiris sâbirînsâbirîne. izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûnrâciûne. aleyhim salâvâtun min rabbihim ve rahmetun ve ulâike humul muhtedûnmuhtedûne. safâ vel mervete min şeâirillâhşeâirillâhi, fe men haccel beyte evı’temera fe lâ cunâha aleyhi en yettavvefe bi himâ ve men tetavvaa hayran, fe innallâhe şâkirun alîmalîmun. yektumûne mâ enzelnâ minel beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûnlâinûne. tâbû ve aslahû ve beyyenû fe ulâike etûbu aleyhim, ve enet tevvâbur rahîmrahîmu. keferû ve mâtû ve hum kuffârun ulâike aleyhim la’netullâhi vel melâiketi ven nâsi ecmaînecmaîne. fîhâ, lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunzarûnyunzarûne. ilâhukum ilâhun vâhidvâhidun, lâ ilâhe illâ huver rahmânur rahîmrahîmu. fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri vel fulkilletî tecrî fîl bahri bimâ yenfeun nâse ve mâ enzelallâhu mines semâi min mâin fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ ve besse fîhâ min kulli dâbbedâbbetin, ve tasrîfir riyâhı ves sehâbil musahhari beynes semâi vel ardı le âyâtin li kavmin ya’kılûnya’kılûne. minen nâsi men yettehızu min dûnillâhi endâden yuhıbbûnehum ke hubbillâhhubbillâhi, vellezîne âmenû eşeddu hubben lillâhlillâhi, ve lev yerâllezîne zalemû iz yeravnel azâbe, ennel kuvvete lillâhi cemîan, ve ennellâhe şedîdul azâbazâbi. teberreellezînettubiû minellezînettebeû ve reavûl azâbe ve takattaat bihimul esbâbesbâbu. kâlellezînettebeû lev enne lenâ kerraten fe neteberrae minhum kemâ teberraû minnâ kezâlike yurîhimullâhu a’mâlehum haserâtin aleyhim ve mâ hum bi hâricîne minen nârnâri. eyyuhen nâsu kulû mimmâ fîl ardı halâlen tayyiben, ve lâ tettebiû hutuvâtiş şeytânşeytâni, innehu lekum aduvvun mubînmubînun. ye’murukum bis sûi vel fahşâi ve en tekûlû alâllâhi mâ lâ ta’lemûnta’lemûne. izâ kîle lehumuttebiû mâ enzelallâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’kılûne şey’en ve lâ yehtedûnyehtedûne. meselullezîne keferû ke meselillezî yen’ıku bi mâ lâ yesmeû illâ duâen ve nidâânidâen, summun bukmun umyun fe hum lâ ya’kılûnya’kılûne. eyyuhâllezîne âmenû kulû min tayyibâti mâ razaknâkum veşkurû lillâhi in kuntum iyyâhu ta’budûnta’budûne. harrame aleykumul meytete ved deme ve lahmel hınzîri ve mâ uhille bihî li gayrillâhgayrillâhi, fe menidturra gayra bâgin ve lâ âdin fe lâ isme aleyhaleyhi, innallâhe gafûrun rahîmrahîmun. yektumûne mâ enzelallâhu minel kitâbî ve yeşterûne bihî semenen kalîlen, ulâike mâ ye’kulûne fî butûnihim illen nâre ve lâ yukellimuhumullâhu yevmel kıyâmeti ve lâ yuzekkîhim, ve lehum azâbun elîmelîmun. dalâlete bil hudâ vel azâbe bil magfirehmagfireti, fe mâ asberehum alen nârnâri. bi ennellâhe nezzelel kitâbe bil hakkhakkı, ve innellezînahtelefû fîl kitâbi le fî şikâkin baîdbaîdin. birre en tuvellû vucûhekum kıbelel maşrıkı vel magrıbi ve lâkinnel birre men âmene billâhi vel yevmil âhırı vel melâiketi vel kitâbi ven nebiyyînnebiyyîne, ve âtel mâle alâ hubbihî zevil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîne vebnes sebîli, ves sâilîne ve fîr rıkâbrıkâbi, ve ekâmes salâte ve âtez zekâtzekâte, vel mûfûne bi ahdihim izâ âhedâhedû, ves sâbirîne fîl be’sâi ved darrâi ve hînel be’si ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humul muttekûnmuttekûne. eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumul kısâsu fîl katlâ el hurru bil hurri vel abdu bil abdi vel unsâ bil unsâ fe men ufiye lehu min ahîhi şey’un fettibâun bil ma’rûfi ve edâun ileyhi bi ihsânihsânin, zâlike tahfîfun min rabbikum ve rahmetun, fe meni’tedâ ba’de zâlike fe lehu azâbun elîmelîmun. lekum fîl kısâsı hayâtun yâ ulîl elbâbi leallekum tettekûntettekûne. aleykum izâ hadara ehadekumul mevtu in tereke hayrâhayran, el vasiyyetu lil vâlideyni vel akrabîne bil ma’rûfma’rûfi, hakkan alel muttekînmuttekîne. men beddelehu ba’de mâ semiahu fe innemâ ismuhu alellezîne yubeddilûnehyubeddilûnehu, innallâhe semîun alîmalîmun. men hâfe min mûsın cenefen ev ismen fe aslaha beynehum fe lâ isme aleyhaleyhi, innallâhe gafûrun rahîmrahîmun. eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûntettekûne. ma’dûdâtma’dûdâtin, fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uharuhara ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun taâmu miskînmiskînin, fe men tatavvaa hayran fe huve hayrun lehlehu, ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta’lemûnta’lemûne. ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkânfurkâni, fe men şehide minkumuş şehra fel yesumhyesumhu, ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uharuhara yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûnteşkurûne. izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîbkarîbun ucîbu da’veted dâi izâ deâni, felyestecîbû lî velyu’minû bî leallehum yerşudûnyerşudûne. lekum leyletes sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehunlehunne alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fel âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri, summe etimmus sıyâme ilel leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcidmesâcidi, tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi leallehum yettekûnyettekûne. lâ te’kulû emvâlekum beynekum bil bâtılı ve tudlû bihâ ilel hukkâmi li te’kulû ferîkan min emvâlin nâsi bil ismi ve entum ta’lemûnta’lemûne. anil ehillehehilleti, kul hiye mevâkîtu lin nâsi vel hacchaccı, ve leysel birru bi en te’tûl buyûte min zuhûrihâ ve lâkinnel birre menittekâ, ve’tûl buyûte min ebvâbihâ, vettekûllâhe leallekum tuflihûntuflihûne. kâtilû fî sebîlillâhillezîne yukâtilûnekum ve lâ ta’tedû innallâhe lâ yuhıbbul mu’tedînmu’tedîne. haysu sekıftumûhum ve ahricûhum min haysu ahracûkum vel fitnetu eşeddu minel katli, ve lâ tukâtilûhum indel mescidil harâmi hattâ yukâtilûkum fîhfîhî, fe in kâtelûkum faktulûhum kezâlike cezâul kâfirînkâfirîne. inintehev fe innallâhe gafûrun rahîmrahîmun. kâtilûhum hattâ lâ tekûne fitnetun ve yekûned dînu lillâhlillâhi, fe inintehev fe lâ udvâne illâ alez zâlimînzâlimîne. şehrul harâmu biş şehril harâmi vel hurumâtu kısâskısâsun, fe meni’tedâ aleykum fa’tedû aleyhi bi misli ma’tedâ aleykum, vettekûllâhe va’lemû ennellâhe meal muttekînmuttekîne. enfikû fî sebîlillâhi ve lâ tulkû bi eydîkum ilet tehluketi, ve ahsinû, innallâhe yuhıbbul muhsinînmuhsinîne. etimmûl hacce vel umrete lillâhlillâhi, fe in uhsirtum fe mesteysera minel hedyi ve lâ tahlikû ruûsekum hattâ yeblugal hedyu mahillehmahillehu, fe men kâne minkum marîdan ev bihî ezen min ra’sihî fe fidyetun min sıyâmin ev sadakatin ev nusuknusukin fe izâ emintum, fe men temettea bil umreti ilel haccı fe mesteysera minel hedyi, fe men lem yecid fe sıyâmu selâseti eyyâmin fîl haccı ve seb’atin izâ reca’tum tilke aşaratun kâmilehkâmiletun, zâlike li men lem yekun ehluhu hâdırıl mescidil harâmharâmi, vettekûllâhe va’lemû ennellâhe şedîdul ikâbikâbi. haccu eşhurun ma’lûmâtma’lûmâtun, fe men farada fîhinnel hacca fe lâ refese ve lâ fusûka ve lâ cidâle fîl hacchaccı, ve mâ tef’alû min hayrın ya’lemhullâhya’lemhullâhu, ve tezevvedû fe inne hayraz zâdit takvâ, vettekûni yâ ulîl elbâbelbâbi. aleykum cunâhun en tebtegû fadlan min rabbikum fe izâ efadtum min arafâtin fezkurûllâhe indel meş’aril harâmharâmi, vezkurûhu kemâ hedâkum, ve in kuntum min kablihî le mined dâllîndâllîne. efîdû min haysu efâdan nâsu vestagfirûllâhvestagfirûllâhe, innallâhe gafûrun rahîmrahîmun. izâ kadaytum menâsikekum fezkurûllâhe ke zikrikum âbâekum ev eşedde zikrâzikren, fe minen nâsi men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ ve mâ lehu fîl ahirati min halâkhalâkın. minhum men yekûlu rabbenâ âtinâ fîd dunyâ haseneten ve fîl âhirati haseneten ve kınâ azâben nârnâri. lehum nasîbun mimmâ kesebû vallâhu serîul hısâbhısâbi. fî eyyâmin ma’dûdâtma’dûdâtin, fe men teaccele fî yevmeyni fe lâ isme aleyhaleyhi, ve men teahhara fe lâ isme aleyhi, li menittekâ vettekûllâhe va’lemû ennekum ileyhi tuhşerûntuhşerûne. minen nâsi men yu’cibuke kavluhu fîl hayâtid dunyâ ve yuşhidullâhe alâ mâ fî kalbihî, ve huve eleddul hısâmhısâmi. izâ tevellâ seâ fîl ardı li yufside fîhâ ve yuhlikel harse ven neslnesle, vallâhu lâ yuhıbbul fesâdfesâda. izâ kîle lehuttekıllâhe ehazethul izzetu bil ismi fe hasbuhu cehennemcehennemu, ve le bi’sel mihâdmihâdu. minen nâsi men yeşrî nefsehubtigâe mardâtillâhmardâtillâhi, vallâhu raûfun bil ıbâdıbâdi. eyyuhâllezîne âmenûdhulû fîs silmi kâffehkâffeten, ve lâ tettebiû hutuvâtiş şeytânşeytâni, innehu lekum aduvvun mubînmubînun. in zeleltum min ba’di mâ câetkumul beyyinâtu fa’lemû ennallâhe azîzun hakîmhakîmun. yenzurûne illâ en ye’tiyehumullâhu fî zulelin minel gamâmi vel melâiketu ve kudiyel emremru, ve ilâllâhi turceul umûrumûru. benî isrâîle kem âteynâhum min âyetin beyyinehbeyyinetin, ve men yubeddil ni’metallâhi min ba’di mâ câethu fe innallâhe şedîdul ikâbikâbi. lillezîne keferûl hayâtud dunyâ ve yesharûne minellezîne âmenû, vellezînettekav fevkahum yevmel kıyâmehkıyâmeti, vallâhu yerzuku men yeşâu bi gayrihisâbhisâbin. nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîhi, ve mâhtelefe fîhi illâllezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznihî, vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîmmustakîmin. hasibtum en tedhulûl cennete ve lemmâ ye’tikum meselullezîne halev min kablikum messethumul be’sâu ved darrâu ve zulzilû hattâ yekûler resûlu vellezîne âmenû meahu metâ nasrullâhnasrullâhi, e lâ inne nasrallâhi karîbkarîbun. mâzâ yunfikûnyunfikûne, kul mâ enfaktum min hayrin fe lil vâlideyni vel akrabîne vel yetâmâ vel mesâkîni vebnis sebîlsebîli, ve mâ tef’alû min hayrin fe innallâhe bihî alîmalîmun. aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrahû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûnta’lemûne. aniş şehril harâmi kıtâlin fîhi, kul kıtâlun fîhi kebîrkebîrun, ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidil harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâhindallâhi, vel fitnetu ekberu minel katlkatli, ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhirati, ve ulâike ashâbun nârnâri, hum fîhâ hâlidûnhâlidûne. âmenû vellezîne hâcerû ve câhedû fî sebîlillâhi, ulâike yercûne rahmetallâhrahmetallâhi, vallâhu gafûrun rahîmrahîmun. anil hamri vel meysirmeysiri, kul fîhimâ ismun kebîrun ve menâfiu lin nâsi, ve ismuhumâ ekberu min nef’ihimâ ve yes’elûneke mâzâ yunfikûnyunfikûne kulil afve, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûntetefekkerûne. dunyâ vel âhirahâhirati ve yes’elûneke anil yetâmâ kul ıslâhun lehum hayrhayrun ve in tuhâlitûhum fe ıhvânukum vallâhu ya’lemul mufside minel muslihmuslihi ve lev şâallâhu le a’netekum innallâhe azîzun hakîmhakîmun. lâ tenkihûl muşrikâti hattâ yu’minnyu’minne, ve le emetun mu’minetun hayrun min muşriketin ve lev a’cebetkum, ve lâ tunkihûl muşrikîne hattâ yu’minû ve le abdun mu’minun hayrun min muşrikin ve lev a’cebekum, ulâike yed’ûne ilen nârnâri, vallâhu yed’û ilel cenneti vel magfireti bi iznihiznihi, ve yubeyyinu âyâtihî lin nâsi leallehum yetezekkerûnyetezekkerûne. yes’elûneke anil mahîdmahîdi, kul huve ezen, fa’tezilûn nisâe fîl mahîdi, ve lâ takrabûhunne hattâ yathurnyathurne fe izâ tetahherne fe’tûhunne min haysu emerekumullâhemerekumullâhu innallâhe yuhıbbut tevvâbîne ve yuhibbul mutetahhirînmutetahhirîne. harsun lekum, fe’tû harsekum ennâ şi’tum ve kaddimû li enfusikum vettekûllâhe va’lemû ennekum mulâkûhmulâkûhu, ve beşşiril mu’minînmu’minîne. lâ tec’alûllâhe urdaten li eymânikum en teberrû ve tettekû ve tuslihû beynen nâsnâsi, vallâhu semîun alîmalîmun. yuâhızukumullâhu bil lagvi fî eymânikum ve lâkin yuâhızukum bi mâ kesebet kulûbukum vallâhu gafûrun halîmhalîmun. yu’lûne min nisâihim terabbusu erbaati eşhureşhurin, fe in fâû fe innallâhe gafûrun rahîmrahîmun. in azemût talâka fe innallâhe semîun alîmalîmun. mutallakâtu yeterabbasne bi enfusihinne selâsete kurûin, ve lâ yahıllu lehunne en yektumne mâ halakallâhu fî erhâmihinne in kunne yu’minne billâhi vel yevmil âhırâhıri, ve buûletuhunne ehakku bi reddihinne fî zâlike in erâdû ıslâhâıslâhan, ve lehunne mislullezî aleyhinne bil ma’rûfma’rûfi, ve lir ricâli aleyhinne derecehderecetun, vallâhu azîzun hakîmhakîmun. talâku merratânmerratâni, fe imsâkun bi ma’rûfin ev tesrîhun bi ihsânihsânin, ve lâ yahıllu lekum en te’huzû mimmâ âteytumûhunne şey’en illâ en yehâfâ ellâ yukîmâ hudûdallâhhudûdallâhi, fe in hıftum ellâ yukîmâ hudûdallâhi, fe lâ cunâha aleyhimâ fî meftedet bihbihî, tilke hudûdullâhi fe lâ ta’tedûhâ, ve men yeteadde hudûdallâhi fe ulâike humuz zâlimûnzâlimûne. in tallakahâ fe lâ tahıllu lehu min ba’du hattâ tenkiha zevcen gayrahgayrahu, fe in tallakahâ fe lâ cunâha aleyhimâ en yeterâceâ in zannâ en yukîmâ hudûdallâhhudûdallâhi, ve tilke hudûdullâhi yubeyyinuhâ li kavmin ya’lemûnya’lemûne. izâ tallaktumun nisâe fe belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin ev serrihûhunne bi ma’rûfma’rûfin, ve lâ tumsikûhunne dırâran li ta’tedû, ve men yef’al zâlike fe kad zaleme nefsehnefsehu, ve lâ tettehızû âyâtillâhi huzuvâhuzuven, vezkurû ni’metallâhi aleykum ve mâ enzele aleykum minel kitâbi vel hikmeti yeızukum bihbihî, vettekûllâhe va’lemû ennallâhe bi kulli şey’in alîmalîmun. izâ tallaktumun nisâe fe belagne ecelehunne fe lâ ta’dulûhunne en yenkıhne ezvâcehunne izâ terâdav beynehum bil ma’rûfma’rûfi, zâlike yûazu bihî men kâne minkum yu’minu billâhi vel yevmil âhırâhıri, zâlikum ezkâ lekum ve atheratheru, vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûnta’lemûne. vâlidâtu yurdı’ne evlâdehunne havleyni kâmileyni li men erâde en yutimmer radâahradâate, ve alel mevlûdi lehu rızkuhunne ve kisvetuhunne bil ma’rûfma’rûfi, lâ tukellefu nefsun illâ vus’ahâ, lâ tudârra vâlidetun bi veledihâ ve lâ mevlûdun lehu bi veledihî ve alel vârisi mislu zâlikzâlike, fe in erâdâ fısâlen an terâdın min humâ ve teşâvurin fe lâ cunâha aleyhimâ ve in eradtum en testerdıû evlâdekum fe lâ cunâha aleykum izâ sellemtum mâ âteytum bil ma’rûfma’rûfi, vettekullâhe va’lemû ennellâhe bi mâ ta’melûne basîrbasîrun. yuteveffevne minkum ve yezerûne ezvâcen yeterabbasne bi enfusihinne erbeate eşhurin ve aşrâaşran, fe izâ belagne ecelehunne fe lâ cunâhe aleykum fî mâ fealne fî enfusihinne bil ma’rûfma’rûfi, vallâhu bi mâ ta’melûne habîrhabîrun. lâ cunâhe aleykum fîmâ arradtum bihî min hitbetin nisâi ev eknentum fî enfusikum, alimallâhu ennekum se tezkurûnehunne ve lâkin lâ tuvâıdûhunne sirran illâ en tekûlû kavlen ma’rûfâma’rûfen, ve lâ ta’zimû ukdeten nikâhı hattâ yeblugal kitâbu ecelehecelehu, va’lemû ennallâhe ya’lemu mâ fî enfusikum fahzerûhfahzerûhu, va’lemû ennallâhe gafûrun halîmhalîmun. cunâha aleykum in tallaktumun nisâe mâ lem temessûhunne ev tefridû lehunne farîdâhfarîdâten ve mettiûhunne alel mûsiı kaderuhu ve alel muktiri kaderuhkaderuhu metâan bil ma’rûfma’rûfi, hakkan alel muhsinînmuhsinîne. in tallaktumûhunne min kabli en temessûhunne ve kadfaradtum lehunne farîdaten fe nısfu mâ faradtum illâen ya’fûne ev ya’fuvellezî bi yedihî ukdetun nikâhnikâhı, ve en ta’fû akrabu lit takvâ ve lâ tensevul fadla beynekum innallâhe bi mâ ta’melûne basîrbasîrun. alâs salavâti ves salâtil vustâ ve kûmû lillâhi kânitînkânitîne. in hıftum fe ricâlen ev rukbânârukbânen, fe izâ emintum, fezkurûllâhe kemâ allemekum mâ lem tekûnû ta’lemûnta’lemûne. yuteveffevne minkum ve yezerûne ezvâcâezvâcen, vasıyyeten li ezvâcihim metâan ilel havli gayre ıhrâcıhrâcın, fe in harecne fe lâ cunâha aleykum fî mâ fealne fî enfusihinne min ma’rûfma’rûfin, vallâhu azîzun hakîmhakîmun. lil mutallakâti metâun bil ma’rûfma’rûfi hakkan alel muttekînmuttekîne. yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum ta’kılûnta’kılûne. lem tera ilellezîne haracû min diyârihim ve hum ulûfun hazaral mevti, fe kâle lehumullâhu mûtû summe ahyâhum innallâhe le zû fadlin alen nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ yeşkurûnyeşkurûne. kâtilû fî sebîlillâhi va’lemû ennallâhe semîun alîmalîmun. yukridullâhe kardan hasenen fe yudâifehu lehû ed’âfen kesîrahkesîraten, vallâhu yakbidu ve yebsutyebsutu ve ileyhi turceûnturceûne. lem tera ilel melei min benî isrâîle min ba’di mûsâ, iz kâlû li nebiyyin lehumub’as lenâ meliken nukâtil fî sebîlillâhsebîlillâhi, kâle hel aseytum in kutibe aleykumul kıtâlu ellâ tukâtiltukâtilû, kâlû ve mâ lenâ ellâ nukâtile fî sebîlillâhi ve kad uhricnâ min diyârinâ ve ebnâinâ fe lemmâ kutibe aleyhimul kıtâlu tevellev illâ kalîlen minhum vallâhu alîmun biz zâlimînzâlimîne. kâle lehum nebiyyuhum innallâhe kad bease lekum tâlûtemelikâmeliken, kâlû ennâ yekûnu lehul mulku aleynâ ve nahnu ehakku bil mulki minhu ve lem yu’te seaten minel mâlmâli, kâle innallâhestafâhu aleykum ve zâdehu bestaten fîl ilmi vel cismcismi, vallâhu yu’tî mulkehu men yeşâu, vallâhu vâsiun alîmalîmun. kâle lehum nebiyyuhum inne âyete mulkihî en ye’tiyekumut tâbûtu fîhi sekînetun min rabbikum ve bakiyyetun mimmâ terake âlu mûsâ ve âlu hârûne tahmiluhul melâikehmelâiketu, inne fî zâlike le âyeten lekum in kuntum mu’minînmu’minîne. lemmâ fesale tâlûtu bil cunûdi, kâle innallâhe mubtelîkum bi neherneherin, fe men şeribe minhu fe leyse minnî, ve men lem yat’amhu fe innehu minnî illâ menigterafe gurfeten bi yedihyedihî, fe şeribû minhu illâ kalîlen minhum fe lemmâ câvezehu huve vellezîne âmenû meahu, kâlû lâ tâkate lenâl yevme bi câlûte ve cunûdihcunûdihî, kâlellezîne yezunnûne ennehum mulâkûllâhi, kem min fietin kalîletin galebet fieten kesîraten bi iznillâhiznillâhi, vallâhu meas sâbirînsâbirîne. lemmâ berazû li câlûte ve cunûdihî kâlû rabbenâ efrig aleynâ sabren ve sebbit ekdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirînkâfirîne. hezemûhum bi iznillâhi, ve katele dâvudu câlûte ve âtâhullâhul mulke vel hikmete ve allemehu mimmâ yeşâu, ve lev lâ def’ullâhin nâse, bâ’dahum bi ba’din le fesedetil ardu ve lâkinnallâhe zû fadlin alel âlemînâlemîne. âyâtullâhi netlûhâ aleyke bil hakkhakkı, ve inneke le minel murselînmurselîne. rusulu faddalnâ ba’dahum alâ ba’dba’din, minhum men kellemallâhu ve rafea ba’dahum derecâtderecâtin, ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhıl kudusrûhıl kudusi, ve lev şâallâhu maktetelellezîne min ba’dihim min ba’di mâ câethumul beyyinâtu ve lâkinihtelefû fe minhum men âmene ve minhum men keferkefere, ve lev şâallâhu maktetelû ve lâkinnallâhe yef’alu mâ yurîdyurîdu. eyyûhellezîne âmenû enfikû mimmâ razaknâkum min kabli en ye’tiye yevmun lâ bey’un fîhi ve lâ hulletun ve lâ şefâahşefâatun, vel kâfirûne humuz zâlimûnzâlimûne. lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûmkayyûmu, lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevmnevmun, lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ardardı, menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznihiznihî ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel ardarda, ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîmazîmu. ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayygayyi, fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîmalîmun. velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûrnûri, vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumâtzulumâti, ulâike ashâbun nârnâri, hum fîhâ hâlidûnhâlidûne. lem tera ilellezî hâcce ibrâhîme fî rabbihî en âtâhullâhul mulkmulke, iz kâle ibrâhîmu rabbiyellezî yuhyî ve yumîtu, kâle ene uhyî ve umîtumîtu, kâle ibrâhîmu fe innallâhe ye’tî biş şemsi minel maşrıkı fe’ti bihâ minel magribi fe buhitellezî keferkefere, vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimînzâlimîne. kellezî merra alâ karyetin ve hiye hâviyetun alâ urûşihâ, kâle ennâ yuhyî hâzihillâhu ba’de mevtihâ, fe emâtehullâhu miete âmin summe beasehbeasehu, kâle kem lebistlebiste, kâle lebistu yevme ev ba’da yevmyevmin, kâle bel lebiste miete âmin fenzur ilâ taâmike ve şerâbike lem yetesenneh, venzur ilâ hımârike ve li nec’aleke âyeten lin nâsi venzur ilâl izâmi keyfe nunşizuhâ summe neksûhâ lahmâlahmen, fe lemmâ tebeyyene lehu, kâle a’lemu ennallâhe alâ kulli şey’in kadîrkadîrun. iz kâle ibrâhîmu rabbî erinî keyfe tuhyil mevtâ kâle e ve lem tu’min kâle belâ ve lâkin li yatmainne kalbî kâle fe huz erbeaten minet tayri fe surhunne ileyke summec’al alâ kulli cebelin minhunne cuz’en summed’uhunne ye’tîneke sa’yâsa’yen, va’lem ennallâhe azîzun hakîmhakîmun. yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbetin, vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîmalîmun. yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi summe lâ yutbiûne mâ enfekû mennen ve lâ ezen lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûnyahzenûne. ma’rûfun ve magfiretun, hayrun min sadakatin yetbeuhâ ezâezen, vallâhu ganiyyun halîmhalîmun. eyyuhâllezîne âmenû lâ tubtılû sadakâtikum bil menni vel ezâ, kellezî yunfiku mâlehu riâen nâsi ve lâ yu’minu billâhi vel yevmil âhırâhıri, fe meseluhu ke meseli safvânin aleyhi turâbun fe esâbehu vâbilun fe terakehu saldâsalden, lâ yakdirûne alâ şey’in mimmâ kesebû vallâhu lâ yehdîl kavmel kâfirînkâfirîne. meselullezîne yunfikûne emvâlehumubtigâe mardâtillâhi ve tesbîten min enfusihim ke meseli cennetin bi rabvetin esâbehâ vâbilun fe âtet ukulehâ dı’feyndı’feyni, fe in lem yusıbhâ vâbilun fe talltallun, vallâhu bimâ ta’melûne basîrbasîrun. yeveddu ehadukum en tekûne lehu cennetun min nahîlin ve a’nâbin tecrî min tahtihel enhâru, lehû fîhâ min kullis semarâti ve esâbehul kiberu ve lehu zurriyyetun duafâu fe esâbehâ ı’sârun fîhi nârun fahterakat kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûntetefekkerûne. eyyuhâllezîne âmenû enfikû min tayyibâti mâ kesebtum ve mimmâ ahracnâ lekum minel ardardı, ve lâ teyemmemûl habîse minhu tunfikûne ve lestum bi âhızîhı illâ en tugmidû fîhfîhî, va’lemû ennallâhe ganiyyun hamîdhamîdun. şeytânu yeidukumul fakra ve ye’murukumbil fahşâi vallâhu yeidukum magfireten minhuve fadlâfadlan, vallâhu vâsiun alîmalîmun. hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâkesîren, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâbelbâbi. mâ enfaktum min nafakatin ev nezertum min nezrin fe innallâhe ya’lemuhya’lemuhu, ve mâ liz zâlimîne min ensârensârın. tubdûs sadakâti fe niimmâ hiyhiye, ve in tuhfûhâ ve tu’tûhâl fukarâe fe huve hayrun lekum ve yukeffiru ankum min seyyiâtikum vallâhu bi mâ ta’melûne habîrhabîrun. aleyke hudâhum ve lâkinnallâhe yehdî men yeşâu, ve mâ tunfikû min hayrin fe li enfusikum, ve mâ tunfikûne illebtigâe vechillâhvechillâhi, ve mâ tunfikû min hayrin yuveffe ileykum ve entum lâ tuzlemûntuzlemûne. fukarâillezîne uhsirû fî sebîlillâhi lâ yestatîûne darben fîl ardı, yahsebuhumul câhilu agniyâe minet teaffufteaffufi, ta’rifuhum bi sîmâhum, lâ yes’elûnen nâse ilhâfâilhâfen, ve mâ tunfikû min hayrin fe innallâhe bihî alîmalîmun. yunfikûne emvâlehum bil leyli ven nehâri sirran ve alâniyeten fe lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûnyahzenûne. ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel messmessi, zâlike bi ennehum kâlû innemâl bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selefselefe, ve emruhû ilâllâhilâllâhi, ve men âde fe ulâike ashâbun nârnâri, hum fîhâ hâlidûnhâlidûne. ribâ ve yurbîs sadakâtsadakâti, vallâhu lâ yuhıbbu kulle keffârin esîmesîmin. âmenû ve amilûs sâlihâti ve ekâmûs salâte ve âtevûz zekâte lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûnyahzenûne. eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe ve zerû mâ bakiye miner ribâ in kuntum mu’minînmu’minîne. in lem tef’alû fe’zenû bi harbin minallâhi ve resûlihresûlihî, ve in tubtum fe lekum ruûsu emvâlikum, lâ tazlimûne ve lâ tuzlemûntuzlemûne. in kâne zû usratin fe naziratun ilâ meyserehmeyseretin ve en tesaddekû hayrun lekum in kuntum ta’lemûnta’lemûne. yevmen turceûne fîhî ilâllâhi summe tuveffâ kullu nefsin mâ kesebet ve hum lâ yuzlemûnyuzlemûne. eyyuhâllezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûhfektubûhu, velyektub beynekum kâtibun bil adladli, ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’âşey’en, fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adladli, vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş şuhedâi en tedılle ıhdâhumâ fe tuzekkire ıhdâhumâl uhrâ ve lâ ye’beş şuhedâu izâ mâ duû, ve lâ tes’emû en tektubûhu sagîran ev kebîran ilâ ecelihecelihî, zâlikum aksatu indallâhi ve akvemu liş şehâdeti ve ednâ ellâ tertâbû illâ en tekûne ticâreten hâdıraten tudîrûnehâ beynekum fe leyse aleykum cunâhun ellâ tektubûhâ ve eşhidû izâ tebâya’tum, ve lâ yudârra kâtibun ve lâ şehîdşehîdun, ve in tef’alû fe innehu fusûkun bikum, vettekûllâhvettekûllâhe, ve yuallimukumullâhyuallimukumullâhu, vallâhu bi kulli şey’in alîmalîmun. in kuntum alâ seferin ve lem tecidû kâtiben fe rihânun makbûdahmakbûdatun, fe in emine ba’dukum ba’dan felyueddillezî’tumine emânetehu velyettekıllâhe rabbehrabbehu, ve lâ tektumûş şehâdehşehâdete, ve men yektumhâ fe innehû âsimun kalbuhkalbuhu, vallâhu bi mâ ta’melûne alîmalîmun. mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardardı, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâhbihillâhu, fe yagfiru limen yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, vallâhu alâ kulli şey’in kadîrkadîrun. resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûnmu’minûne, kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihrusulihî, lâ nuferriku beyne ehadin min rusulihrusulihî, ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîrmasîru. yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bihbihî, va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel kavmil kâfirînkâfirîne.Bakar Suresi Türkçe anlamıRahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...1. ayet Elif, Lam, Mim,2. ayet Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakiler için yol gösterici olan bir Kitap' ayet Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ayet Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle ayet İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler ayet Şüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez; ayet Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azap ayet İnsanlardan öyleleri vardır ki "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış ayet Sözde Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda ayet Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap ayet Kendilerine "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde "Biz sadece ıslah edicileriz" ayet Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda ayet Ve yine kendilerine "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama ayet İman edenlerle karşılaştıkları zaman "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki "Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz onlarla yalnızca alay ediyoruz."15. ayet Asıl Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına belli bir süre ayet İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alış-verişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de ayet Bunların örneği, ateş yakan adamın örneğine benzer; ki onun ateşi çevresini aydınlattığı zaman, Allah onların aydınlığını giderir ve göremez bir şekilde karanlıklar içinde ayet Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı ayet Ya da bunlar karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşeklerle yüklü, 'gökten şiddetli bir yağmur fırtınasına tutulmuş gibidirler ki, yıldırımların saldığı dehşetle'; ölüm korkusundan parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Oysa Allah kafirleri çepeçevre ayet Çakan şimşek neredeyse gözlerini kapıverecek; önlerini her aydınlattığında biraz yürürler, üzerlerine karanlık basıverince de kalakalırlar. Allah dileseydi, işitmelerini de görmelerini de gideriverirdi. Şüphesiz Allah, herşeye güç ayet Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki ayet O, sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir bina kıldı. Ve gökten yağmur indirerek bununla sizin için çeşitli ürünlerden rızık çıkardı. Öyleyse bütün bunları bile bile Allah'a eşler ayet Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur'an'dan şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı ayet Ama yapamazsanız -ki kesin olarak yapamayacaksınız -bu durumda kafirler için hazırlanmış ve yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten ayet Ey Muhammed iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara, dünyadakine benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz ayet Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, herhangi bir şeyi örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkar edenler ise, "Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. Oysa Allah, Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını ayet Ki bunlar Allah'ın ahdini, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozarlar, Allah'ın kendisiyle birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. Kayba uğrayanlar, işte ayet Nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na ayet Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip istiva edip de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi ayet Hani Rabbin meleklere "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da "Biz Seni şükrünle yüceltir ve sürekli takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. Allah "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" ayet Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" ayet Dediler ki "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."33. ayet Allah "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."34. ayet Ve meleklere "Adem'e secde edin" dedik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, böylece kafirlerden ayet Ve dedik ki "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."36. ayet Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları durumdan çıkardı. Biz de "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" ayet Derken Adem, Rabbinden birtakım kelimeler aldı. Bunun üzerine Allah da tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, ayet Dedik ki "Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır."39. ayet "İnkar edip de ayetlerimizi yalanlayanlar ise; onlar, ateşin halkıdırlar ve orada süresiz kalacaklardır."40. ayet Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi hatırlayın ve ahdime bağlı kalın, ki Ben de ahdinize bağlı kalayım. Ve yalnızca Benden ayet Yanınızda olan Tevratı, doğrulayıcı olarak indirdiğime Kur'an'a iman edin; onu inkar edenlerin ilki siz olmayın ve ayetlerimizi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ve yalnızca Benden ayet Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. Kaldı ki siz gerçeği ayet Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku ayet Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız?45. ayet Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler için ağır bir yük ayet Onlar, mü'minler ise, şüphesiz, Rableriyle karşılaşacaklarını ve yine şüphesiz, O'na döneceklerini ayet Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi bir dönem alemlere üstün kıldığımı ayet Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden ayet Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan ayet Ve sizin için denizi ikiye yarıp sizi kurtardığımızı ve Firavun'un adamlarını -gözlerinizin önünde -boğduğumuzu ayet Hani Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. Ama sonra siz, onun arkasından buzağıyı tanrı edinmiş ve böylece zalimler ayet Bundan sonra, artık şükredesiniz diye sizi ayet Ve hidayete eresiniz diye Musa'ya kitabı ve Furkan'ı ayet Hani Musa, kavmine "Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı tanrı edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca Yaratangerçek İlahınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün bu, Yaratıcınız Katında sizin için daha hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine Allah tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, ayet Ve demiştiniz ki "Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız." Bunun üzerine yıldırım sizi kendinizden almıştı. Ve siz bakıp ayet Sonra şükredesiniz diye, sizi ölümünüzden sonra ayet Bulutları üzerinize gölge kıldık ve size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin temizinden yiyin dedik. Onlar Bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine ayet Ve hatırlayın, demiştik ki "Şu şehre girin ve orada istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnızca secde ederek kapısından girerken 'dileğimiz bağışlanmadır' deyin; Biz de hatalarınızı bağışlayalım; iyilik yapanların ecirlerini arttıracağız."59. ayet Ama zulmedenler, kendilerine söylenen sözü bir başkasıyla değiştirdiler. Biz de o zalimlerin yaptıkları bozgunculuğa karşılık, üzerlerine gökten iğrenç bir azap ayet Yine Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı, o zaman Biz ona "Asanı taşa vur" demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı, böylece herkes içeceği yeri bilmişti. Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk fesad yaparak karışıklık ayet Siz ise şöyle demiştiniz "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarmısak, mercimek ve soğan çıkarsın." O zaman Musa "Hayırlı olanı, şu değersiz şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? Öyleyse Mısır'a inin, çünkü orada kendiniz için istediğiniz vardır" demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk damgası vuruldu ve Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah'ın ayetlerini tanımazlıkları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. Yine bu, isyan etmelerinden ve sınırı ayet Şüphesiz, iman edenlerle Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerden kim Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah Katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun ayet Sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik ve demiştik ki "Size verdiğimize sımsıkı yapışın ve onda olanı hükümleri sürekli hatırlayın, ki sakınasınız."64. ayet Siz ise, bundan sonra da yüz çevirdiniz. Eğer Allah'ın üzerinizdeki fazlı lütuf ve ihsanı ve rahmeti olmasaydı, siz gerçekten hüsrana uğrayanlardan ayet Andolsun, sizden cumartesi günü yasağı çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. İşte Biz, onlara "Aşağılık maymunlar olun" ayet Bunu, hem çağdaşlarına, hem sonra gelecek olanlara 'ibret verici bir ceza', takva sahipleri için de bir öğüt ayet Hani Musa kavmine "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. Musa "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" ayet "Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler. Musa, Rabbine yalvardıktan sonra "Şüphesiz Allah diyor ki O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinçlikte bir sığır olmalıdır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" ayet Bu sefer dediler ki "Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin." O "Rabbim diyor ki O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" ayet Onlar yine "Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşaAllah Allah dilerse biz doğruyu buluruz" ayet Bunun üzerine Musa, "Rabbim diyor ki O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi. O zaman "Şimdi gerçeği getirdin" dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse bunu ayet Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa ayet Bunun için de "Ona cesede, kestiğiniz ineğin bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki ayet Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yaptıklarınızdan gafil habersiz ayet Siz Müslümanlar, onların size inanacaklarını umuyor musunuz? Oysa onlardan bir bölümü, Allah'ın sözünü işitiyor, iyice algılayıp akıl erdirdikten sonra, bile bile ayet İman edenlerle karşılaştıklarında "İman ettik" derler; kendi başlarına kaldıkları zaman ise, derler ki "Allah'ın size açtık açıkladıklarını, Rabbiniz Katında size karşı bir belge olsun diye mi onlarla konuşuyorsunuz? Hala akıllanmayacak mısınız?"77. ayet Peki Onlar, Allah'ın gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bildiğini bilmiyorlar mı?78. ayet Onlardan bir kısmı ümmidir. Kitabı bilmezler; bildikleri bir sürü asılsız şeylerden başkası değildir ve yalnızca ayet Artık vay hallerine; Kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah Katındandır" diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta ayet Dediler ki "Sayılı günlerin dışında, ateş asla bize değmeyecektir." De ki "Allah Katından bir ahid mi aldınız? -ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?"81. ayet Hayır; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, artık onlar, ateşin halkıdırlar, orada süresiz ayet İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar, orada süresiz ayet Hani İsrailoğulları'ndan, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anneye-babaya, yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin" diye misak almıştık. Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz ve hala yüz ayet Hani sizden "Birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın" diye misak almıştık. Sonra sizler bunu onaylamıştınız, hala buna şahitlik ayet Sonra yine siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp-çıkarıyor ve günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla fidyeleşiyordunuz. Oysa onları çıkarmanız, size haram kılınmıştı. Yoksa siz, kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkar mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil ayet İşte bunlar, ahireti verip dünya hayatını satın alanlardır; bundan dolayı azapları hafifletilmez ve kendilerine yardım ayet Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz?88. ayet Dediler ki "Bizim kalplerimiz örtülüdür." Hayır; Allah, inkarlarından dolayı onları lanetlemiştir. Bundan dolayı pek azı iman ayet Allah Katından yanlarında olan Tevratı doğrulayan bir kitap geldiği zaman, -ki bundan önce inkar edenlere karşı fetih istiyorlardı- işte bilip-tanıdıkları gelince, onu inkar ettiler. Artık Allah'ın laneti kafirlerin ayet Allah'ın kullarından, dilediğine Kendi fazlından peygamberliği indirmesini 'kıskanarak ve hakka baş kaldırarak' Allah'ın indirdiklerini tanımamakla, nefislerini ne kötü şeye karşılık sattılar. Böylelikle gazab üstüne gazaba uğradılar. Kafirler için alçaltıcı bir azap ayet Onlara "Allah'ın indirdiklerine iman edin" denildiğinde "Biz, bize indirilene iman ederiz" derler ve ondan sonra olan Kur'anı inkar ederler. Oysa o Kur'an, yanlarındakini kitabı doğrulayan bir gerçektir. Onlara De ki "Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?"92. ayet Andolsun, Musa size apaçık belgelerle geldi. Sonra siz onun arkasından buzağıyı tanrı edindiniz. İşte siz böyle ayet Hani sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik ve "Size verdiğimize kitaba sımsıkı sarılın ve dinleyin" demiştik. Demişlerdi ki "Dinledik ve baş kaldırdık." İnkarları yüzünden buzağı tutkusu kalplerine sindirilmişti. De ki "İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?"94. ayet De ki "Eğer Allah Katında ahiret yurdu, başka insanların değil de, yalnızca sizin ise, ve doğru sözlüyseniz, öyleyse hemen ölümü dileyin."95. ayet Oysa onlar, önceden ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onu ölümü hiçbir zaman kesin olarak dilemeyeceklerdir. Allah, zalimleri ayet Andolsun, onları hayata karşı diğer insanlardan ve şirk koşanlardan bile daha ihtiraslı bulursun. Onlardan Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını ayet De ki "Cibril'e kim düşman ise, bilsin ki gerçekten onu Kitabı, Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O' ayet Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kafirlerin düşmanıdır."99. ayet Andolsun Biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fasıklardan başkası inkar ayet Ne zaman bir ahidde bulundularsa, içlerinden bir bölümü onu bozmadı mı? Hayır, onların çoğu iman ayet Ne zaman onlara Allah Katından yanlarındakini doğrulayan bir elçi gelse, kitap verilenlerden birtakımı, sanki bilmiyorlarmış gibi Allah'ın Kitabı'nı arkalarına ayet Ve onlar, Süleyman'ın mülkü nübüvveti hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkar etmedi; ancak şeytanlar inkar etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkar etme" demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiçbir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir ayet Eğer gerçekten iman edip sakınsalardı, Allah Katındaki sevabları gerçekten daha hayırlı olurdu; bir ayet Ey iman edenler, "Raina-Bizi güt, bize bak" demeyin. "Unzurna-Bizi gözet" deyin ve dinleyin. Kafirler için acı bir azap ayet Kitap Ehlinden olan kafirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl ayet Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye kadar hiçbir ayeti neshetmez hükmünü yürürlükten kaldırmaz veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten herşeye güç ayet Yine Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız ayet Yoksa daha önce Musa'nın sorguya çekildiği gibi, siz de Resulünüzü sorguya mı çekmek istiyorsunuz? Kim imanı inkar ile değişirse, artık o, dümdüz yoldan sapmış ayet Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine gerçek hak apaçık belli olduktan sonra, nefislerini kuşatan kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi inkara döndürmek arzusunu duydular. Fakat, Allah'ın emri gelinceye kadar onları bırakın ve onlara ne sözle, ne de eylemle ilişmeyin. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç ayet Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah Katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı ayet Dediler ki "Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez." Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki "Eğer doğru sözlüyseniz, kesin-kanıtınızı burhan getirin."112. ayet Hayır, kim güzel davranış ve iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun ayet Yahudiler dediler ki "Hıristiyanlar bir şey herhangi bir temel üzere değillerdir"; Hıristiyanlar da "Yahudiler bir şey üzere değillerdir" dediler. Oysa onlar, Kitabı okuyorlar. Bilmeyenler bilgisizler de, onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Allah, kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm ayet Allah'ın mescidlerinde O'nun isminin anılmasını engelleyen ve bunların yıkılmasına çaba harcayandan daha zalim kim olabilir? Onların durumu içlerine korkarak girmekten başkası değildir. Onlar için dünyada bir aşağılanma, ahirette büyük bir azap ayet Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü kıblesi orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, ayet Dediler ki "Allah oğul edindi." O, bu yakıştırmadan Yücedir. Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun ayet Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen ayet Bilgisizler, dediler ki "Allah bizimle konuşmalı veya bize de bir ayet gelmeli değil miydi?" Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Kalpleri birbirine benzedi. Biz, kesin bilgiyle inanan bir topluluğa ayetleri apaçık ayet Şüphesiz Biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak, hak Kur'an ile gönderdik. Sen cehennemin halkından sorumlu ayet Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın gösterdiği yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva arzu ve tutkularına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir ayet Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır. Kim de onu inkar ederse, artık onlar hüsrana uğrayanların ta ayet Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi bir dönem alemlere muhakkak üstün kıldığımı ayet Ve hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği ve yardım görülmeyeceği bir günden ayet Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. O da istenenleri tam olarak yerine getirmişti. O zaman Allah İbrahim'e "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. İbrahim "Ya soyumdan olanlar?" deyince Allah "Zalimler Benim ahdime erişemez" ayet Hani Evi Ka'be'yi insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid ayet Hani İbrahim "Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" demişti de Allah "Sadece inananları değil inkar edeni de az bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azabına uğratırım; ne kötü bir dönüştür o" ayet İbrahim, İsmail'le birlikte Evin Ka'be'nin sütunlarını yükselttiğinde ikisi şöyle dua etmişti "Rabbimiz bizden bunu kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin";128. ayet "Rabbimiz, ikimizi Sana teslim olmuş Müslümanlar kıl ve soyumuzdan Sana teslim olmuş Müslüman bir ümmet ver. Bize ibadet yöntemlerini yer veya ilkelerini göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin."129. ayet "Rabbimiz, içlerinden onlara bir elçi gönder, onlara ayetlerini okusun, Kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz, Sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin."130. ayet Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, Biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de o ayet Rabbi ona "Teslim ol" dediğinde O "Alemlerin Rabbine teslim oldum" ayet Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup da "Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin" diye benzer bir vasiyette bulundu.133. ayet Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında, orada şahidler miydiniz? O, oğullarına "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediğinde, onlar "Senin İlahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın İlahı olan tek bir İlaha ibadet edeceğiz; bizler O'na teslim olduk" ayet Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu ayet Dediler ki "Yahudi veya Hıristiyan olun ki hidayete eresiniz." De ki "Hayır, doğru yol Hanif muvahhid olan İbrahim'in dinidir; O müşriklerden değildi."136. ayet Deyin ki "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız."137. ayet Şayet onlar da, sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuş olurlar; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar elbette bir çelişki ve aykırılık içindedirler. Sana onlara karşı Allah yeter. O, işitendir, ayet Allah'ın boyası... Allahın boyasından daha güzel boyası olan kimdir? Biz yalnızca O'na kulluk ayet De ki "O bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz iken, bizimle Allah hakkında sözde kanıtlarla tartışmalara mı giriyorsunuz? Bizim amellerimiz bizim, sizin de amelleriniz sizindir. Biz, O'na gönülden bağlanmış muhlis olanlarız."140. ayet Yoksa siz, gerçekten İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın, Yakub'un ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki "Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı? Allah'tan kendisinde olan bir şehadeti gizleyenden daha zalim olan kimdir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir."141. ayet Onlar, bir ümmetti, gelip geçti; onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu ayet Birtakım beyinsiz insanlar "Onları daha önceki kıblelerinden çeviren nedir?" diyecekler. De ki "Doğu da Allah'ındır, batı da. O dilediğini doğru yola yöneltir."143. ayet Böylece Biz sizi, insanlara şahid ve örnek olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun yönü, Ka'be'yi kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu bu, Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük bir yüktür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, ayet Biz, senin yüzünü çok defa göğe doğru çevirip-durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz, kendilerine kitap verilenler, tartışmasız bunun Rablerinden bir gerçek hak olduğunu elbette bilirler. Allah, yaptıklarınızdan gafil ayet Andolsun, kendilerine kitap verilenlere her ayeti delili getirsen, yine onlar senin kıblene uymaz; sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. Onlardan bir kısmı, bir kısmının kıblesine bile uymaz. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva istek ve tutkularına uyacak olursan, o zaman gerçekten zalimlerden ayet Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu peygamberi, çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği ayet Gerçek hak Rabbinden gelendir. Şu halde sakın kuşkuya kapılanlardan ayet Herkesin her toplumun yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri biraraya getirecektir. Şüphesiz Allah, herşeye güç ayet Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden olan bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil ayet Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Siz de Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete ayet Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi ayet Öyleyse yalnızca Beni anın, Ben de sizi anayım; ve yalnızca Bana şükredin ve sakın nankörlük ayet Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle ayet Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda ayet Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri ayet Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki "Biz Allah'a ait kullarız ve şüphesiz O'na dönücüleriz."157. ayet Rablerinden bağışlanma salat ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de ayet Şüphesiz, 'Safa' ile 'Merve' Allah'ın işaretlerindendir. Böylece kim Evi Ka'be'yi hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim de gönülden bir hayır yaparsa karşılığını alır. Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını verendir, ayet Gerçekten, apaçık belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için kitapta açıkladığımız hidayeti gizlemekte olanlar; işte onlara, hem Allah lanet eder, hem de bütün lanet ayet Ancak tevbe edenler, kendilerini ve başkalarını düzeltenler ve indirileni açıklayanlara gelince; artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, ayet Şüphesiz, inkar edip kafir olarak ölenler, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti bunların ayet Onda lanette süresiz kalacaklardır, onlardan azap hafifletilmez ve onlar ayet Sizin İlahınız tek bir İlah'tır; O'ndan başka İlah yoktur; O, Rahman'dır, Rahim'dir bağışlayan ve esirgeyendir.164. ayet Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler ayet İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar bunları, Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir ayet Öyle ki o gün kendilerine tabi olunanlar, kendilerine tabi olanlardan uzaklaşıp-kaçmışlardır. Artık Onlar azabı görmüşlerdir ve aralarındaki bütün bağlar ve ilişkiler de ayet O zaman, yönetilip Uyanlar derler ki "Eğer bize bir kere daha dünyaya dönme fırsatı verilseydi muhakkak şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşır onları yüzüstü bırakırdık." Böylece Allah, onlara bütün yaptıklarını onulmaz hasretlerle gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak ayet Ey insanlar, yeryüzünde olan şeyleri helal ve temiz olarak yiyin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir ayet O, size yalnızca, kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi ayet Ne zaman onlara "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye geleneğe uyarız" derler. Peki Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?171. ayet İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli haykıran bir hayvanın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl ayet Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, yine yalnızca Allah'a ayet O, size ölüyü leşi-kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilmiş olan hayvanı kesin olarak haram kıldı. Fakat kim kaçınılmaz olarak muhtaç kalırsa, taşkınlık yapmamak ve haddi aşmamak şartıyla ölmeyecek oranda yiyebilir, ona bir günah yoktur. Gerçekten Allah, bağışlayandır, ayet Allah'ın indirdiği Kitap'tan bir şeyi göz ardı edip saklayanlar ve onunla değeri az bir şeyi satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azap ayet Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!176. ayet Bu, Allah'ın Kitabı şüphesiz hak olarak indirmesindendir. Kitap konusunda anlaşmazlığa düşenler ise uzak bir ayrılık ayet Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere özgürlükleri için veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da ayet Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı farz kılındı. Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kimin hangi katilin lehine, onun maktulün kardeşi varisi veya velisi tarafından bağışlanırsa, artık yapılması gereken örfe uymak ve ona maktulün varis veya velisine güzellikle diyet ödemektir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azap ayet Ey temiz akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki ayet Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya bilinen uygun, meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir hak olarak- size yazıldı farz kılındı.181. ayet Bundan böyle kim onu vasiyeti işittikten sonra değiştirirse, günahı elbette onu değiştirenlerin üzerinedir. Şüphesiz Allah, işitendir, ayet Bunun yanında, kim, vasiyet edenin haksızlığa eğilim göstereceğinden ya da günaha gireceğinden korkup da ikisinin tarafların arasını bulup-düzeltirse, artık ona günah yoktur. Gerçekten Allah, bağışlayandır, ayet Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı farz kılındı. Umulur ki ayet Oruç Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye vardır. Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz-sizin için daha ayet Ramazan ayı... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayıran apaçık belgeleri kapsayan Kur'an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu kolaylık sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola hidayete ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki ayet Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben onlara pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad doğru yolu bulmuş ayet Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara kadınlarınıza yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki ayet Birbirinizin mallarını haksızlıkla yemeyin ve bile bile günahla insanların mallarından bir bölümünü yemeniz için onları hakimlere ayet Sana, hilalleri doğuş halindeki ayları sorarlar. De ki "O, insanlar ve hacc için belirlenmiş vakitlerdir. İyilik birr, evlere arkalarından gelmeniz değildir, ama iyilik sakınanın tutumudur. Evlere kapılarından girin. Allah'tan sakının, umulur ki kurtuluşa ayet Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, ancak aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri ayet Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte ayet Onlar, savaşa son verirlerse siz de son verin; şüphesiz Allah, bağışlayandır ayet Yeryüzünde Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık ayet Haram ay, haram aya karşılıktır; hürmetler de karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki korkup-sakınanlarla ayet Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri ayet Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer düşman, hastalık ve buna benzer nedenlerle kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. Kim sizden hasta ise veya başından şikayeti varsa, onun ya oruç ya sadaka veya kurban olarak fidye vermesi gerekir. Güvenliğe kavuşursanız, hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurbanı kesmek gerekir. Bulamayana da, haccda üç gün, döndüğünüzde yedi gün olmak üzere, bunlar, tamı tamına on gün oruç vardır. Bu, ailesi Mescid-i Haram'da olmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, muhakkak cezası pek çetin ayet Hacc, bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda haccı farz eder yerine getirirse, bilsin ki haccda kadına yaklaşmak, fısk yapmak ve kavgaya girişmek yoktur. Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, Benden ayet Rabbinizden bir fazl istemenizde sizce sakınca yoktur. Arafat'tan hep birlikte indiğinizde Allah'ı Meş'ar-ı Haram'da anın. O, sizi nasıl doğru yola yöneltip-ilettiyse, siz de O'nu anın. Gerçek şu ki, siz bundan evvel ayet Sonra insanların topluca akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah'tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah bağışlayandır, ayet Hacc ibadetlerinizi bitirdiğinizde, artık cahiliye döneminde atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anma ile Allah'ı anın. İnsanlardan öylesi vardır ki "Rabbimiz, bize dünyada ver" der; onun ahirette nasibi ayet Onlardan öylesi de vardır ki "Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru" ayet İşte bunların kazandıklarına karşılık nasibleri vardır. Allah, hesabı pek seri ayet Sayılı günlerde Allah'ı anın. İki günde Mina'dan dönmek için elini çabuk tutana günah yoktur, geri kalana da günah yoktur. Bu sakınan içindir. Allah'tan korkup-sakının ve gerçekten bilin ki, siz O'na ayet İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine rağmen Allah'ı şahid getirir; oysa o azılı bir ayet O, iş başına geçti mi ya da sırtını çevirip gitti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu ayet Ona "Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır ayet İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah'ın rızasını arayıp kazanmak amacıyla nefsini satın alır. Allah, kullarına karşı şefkatli ayet Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe Silm'e, İslam'a girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir ayet Size, apaçık belgeler ayetler geldikten sonra yine ayağınız kayarsa, bilin ki Allah, gerçekten üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet ayet Onlar, bulut gölgeleri içinde Allah'ın azabının meleklerle onlara gelmesini ve azap emrinin gerçekleşmesini mi gözlüyorlar? Oysa bütün işler Allah'a ayet İsrailoğulları'na sor, onlara nice açık ayetler verdik. Kendisine geldikten sonra kim Allah'ın nimetini değiştirirse, bilsin ki şüphesiz Allah, cezası pek şiddetli ayet İnkar edenlere dünya hayatı çekici kılındı süslendi. Onlar, iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa korkup sakınanlar, kıyamet günü onların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık ayet İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, kitap verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe Kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya ayet Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek ayet Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki "Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir."216. ayet Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı farz kılındı. Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz ayet Sana haram olan ayı, onda savaşmayı sorarlar. De ki "Onda savaşmak büyük bir günahtır. Ancak Allah Katında, Allah'ın yolundan alıkoymak, onu inkar etmek, Mescid-i Haram'a engel olmak ve halkını oradan çıkarmak daha büyük bir günahtır. Fitne, katilden beterdir. Eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler; sizden kim dininden geri döner ve kafir olarak ölürse, artık onların bütün işledikleri amelleri dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, onda süresiz ayet Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler; işte onlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayandır, ayet Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için bazı yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;220. ayet Hem dünya konusunda, hem ahiret konusunda. Ve sana yetimleri sorarlar. De ki "Onları ıslah etmek yararlı kılmak hayırlıdır. Eğer onları aranıza katarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozgun fesad çıkaranı ıslah ediciden bilir ayırt eder. Eğer Allah dileseydi size güçlük çıkarırdı. Şüphesiz Allah güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."221. ayet Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt ayet Sana 'kadınların aybaşı halini' sorarlar. De ki "O, bir rahatsızlık ezadır. Aybaşı halinde kadınlardan ayrılın ve temizlenmelerine kadar onlara cinsel anlamda yaklaşmayın. Temizlendiklerinde, Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin. Şüphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever."223. ayet Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın. Kendiniz için geleceğe hazırlık olarak güzel davranışlar takdim edin. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki elbette O'na kavuşucusunuz. İman edenlere müjde ayet Bir de yeminlerinizi bahane ederek; iyilik yapmanız, sakınmanız ve insanların arasını düzeltmenize Allah'ı engel kılmayın. Allah işitendir, ayet Allah sizi, yeminlerinizdeki 'rastgele söylemelerinizden, boş, amaçsız sözler'den dolayı sorumlu tutmaz; fakat kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, yumuşak ayet Kadınlarından uzaklaşmaya yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Eğer bu süre içinde eşlerine dönerlerse, şüphesiz Allah, bağışlayandır, ayet Yok Eğer boşamada kararlı davranırsa boşanırlar. Şüphesiz Allah, işitendir, ayet Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç 'ay hali ve temizlenme süresi' beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını saklamaları onlara helal olmaz. Kocaları, bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almada başkalarından daha çok hak sahibidirler. Onların lehine de, aleyhlerindeki maruf hakka denk bir hak vardır. Yalnız erkekler için onlar üzerinde bir derece var. Allah Azizdir. ayet Boşanma iki defadır. Sonra Ya iyilikle tutmak veya güzellikle bırakmak gerekir. Onlara kadınlara verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir; ancak ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkmuş olmaları durumu başka. Eğer ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkarsanız, bu durumda kadının fidye vermesinde ikisi için de günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; onlara tecavüz etmeyin. Kim Allah'ın sınırlarına tecavüz ederse, onlar zalimlerin ta ayet Yine onu kadını üçüncü defa boşarsa, kadın onun dışında bir başka kocayla nikahlanmadıkça ona helal olmaz. Eğer bu koca da onu boşarsa, onlar ilk koca ile karısı Allah'ın sınırlarını ayakta tutacaklarını sanıyorlarsa, tekrar birbirlerine dönmelerinde ikisi için günah yoktur. İşte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır; bilen bir topluluk için bunları böyle ayet Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamışlarsa, onları ya güzellikle tutun ya da güzellikle bırakın. Fakat haklarını ihlal edip zarar vermek için onları yanınızda tutmayın. Kim böyle yaparsa artık o, kendi nefsine zulmetmiş olur. Allah'ın ayetlerini oyun konusu edinmeyin ve Allah'ın size verdiği nimeti ve size öğüt olarak indirdiği Kitabı ve hikmeti anın. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah herşeyi ayet Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini de tamamlamışlarsa -birbirleriyle maruf bilinen meşru biçimde anlaştıkları takdirde- onlara, kendilerini kocalarına nikahlamalarına engel çıkarmayın. İşte, içinizde Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere bununla böyle öğüt verilir. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah, bilir de siz ayet Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların annelerin yiyeceği, giyeceği bilinen örfe uygun olarak, çocuk kendisinin olana babaya aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında yük ve sorumluluk teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerindeki sorumluluk ve görev de bunun gibidir. Eğer anne ve baba aralarında rıza ile ve danışarak çocuğu iki yıl tamamlanmadan sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı bir süt anneye emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı ayet İçinizden ölenlerin geride bıraktığı eşler, kendi kendilerine dört ay on gün beklerler. Bu bekleme süresi dolduğunda, artık onların kendi haklarında maruf meşru bir şekilde yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur. Allah, işlediklerinizden haberi ayet İddeti bekleyen Kadınları nikahlamak istediğinizi onlara sezdirmenizde ya da böyle bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte Allah, sizin onları kalbinizden geçirip anacağınızı bilir. Sakın bilinen meşru sözler dışında onlarla gizlice vaadleşmeyin; bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikah bağını bağlamaya kesin karar vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan kaçının. Ve bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, kullara yumuşak ayet Kendilerine el sürmediğiniz, mehirlerini tespit etmediğiniz kadınları boşamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Onları yararlandırın, zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, maruf meşru ve örfe uygun bir şekilde yararlandırsın. Bu, iyilik edenler üzerinde bir ayet Eğer onlara mehir tespit eder de, el sürmeden boşarsanız, bu durumda -kendileri veya nikah bağı elinde olanın bağışlaması hariç- tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır. Sizin tümünü veya fazlasını bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü derece farkını unutmayın. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı ayet Namazları ve orta namazını üstlerine düşerek, titizlik göstererek koruyun ve Allah'a gönülden boyun eğiciler olarak namaza ayet Eğer korkarsanız, yaya veya binekte iken kılın. Güvenliğe girdiğinizde ise, yine Allah'ı, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi ayet İçinizde ölüp de geride eşler bırakanlar, evlerinden çıkarılmaksızın, bir yıla kadar yararlanmaları için eşlerine vasiyet bıraksınlar. Ama onlar, kendiliklerinden çıkarlarsa, artık onların maruf meşru olarak kendileri için yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur. Allah güçlü ve üstün olandır. Hüküm ve hikmet ayet Kocası tarafından Boşanan kadınların maruf meşru bir tarzda yararlanma ve geçim payları vardır. Bu, sakınanlar üzerinde bir hak borç ayet İşte Allah, size ayetlerini böyle açıklar; ki akıl ayet Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara "Ölün" dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak, insanların çoğunluğu ayet Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz Allah işitendir, ayet Allah'a karşılığını çok artırma ile kat kat artıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O'na ayet Musa'dan sonra İsrailoğulları'nın önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden birine "Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi, O "Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?" demişti. "Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldık." demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı öngörüldüğü zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri ayet Onlara peygamberleri dedi ki "Allah size Talut'u melik olarak gönderdi." Onlar "Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal servet bolluğu verilmemişken, nasıl bizi yönetmek üzere hükümdarlık mülk onun olabilir?" dediler. O şöyle demişti "Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah rahmeti ve gücü geniş olandır, bilendir."248. ayet Peygamberleri, onlara şöyle dedi "Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut'un gelmesi olacaktır ki onda Rabbinizden 'bir güven duygusu ve huzur' ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden arta kalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır."249. ayet Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki "Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç-onu tadmazsa bendendir. Küçük bir kısmı hariç hepsi sudan içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle ırmağı geçince onlar geride kalanlar "Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok" dediler. O zaman Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar şöyle dediler "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir."250. ayet Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana savaşa çıktıklarında, dediler ki "Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl kaydırma ve kafirler topluluğuna karşı bize yardım et."251. ayet Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Calut'u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i engellemesi olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah, alemlere karşı büyük fazl ve ihsan ayet İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; onları sana bir hak olarak okuyoruz. Sen de gönderilen ayet İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O'nu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen ümmetler, birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkar etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini ayet Ey iman edenler, hiçbir alış-verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Kafirler... Onlar ayet Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, Kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Onlar ise Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek ayet Dinde zorlama ve baskı yoktur. Şüphesiz, doğruluk rüşd sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, ayet Allah, iman edenlerin Velisi dostu ve destekçisidir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkar edenlerin velileri ise tağut'tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz ayet Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" demişti; o da "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti. O zaman İbrahim "Şüphe yok, Allah Güneş'i doğudan getirir, hadi sen de onu batıdan getir" deyince, o inkarcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete ayet Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini görmedin mi? Demişti ki "Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. Ve ona Dedi ki "Ne kadar kaldın?" O "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. Allah ona "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; bunu yapmamız seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O, kendisine bunlar apaçık belli olduktan sonra dedi ki "Artık şimdi Biliyorum ki gerçekten Allah, herşeye güç yetirendir."260. ayet Hani İbrahim "Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. Allah ona "İnanmıyor musun?" deyince, "Hayır inandım, ancak kalbimin tatmin olması için" dedi. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."261. ayet Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah ihsanı bol olandır, ayet Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun ayet Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak ayet Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremezelde edemezler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet ayet Yalnızca Allah'ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip-güçlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki, ona sağnak yağmur isabet etmese de bir çisintisi vardır. Allah, yaptıklarınızı ayet Hangi biriniz ister ki, altından ırmaklar akan hurmalardan, üzümlerden bir bahçesi olsun, içinde kendisinin olan bütün ürünler de bulunsun; fakat kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, üstelik zayıf ve küçük çocukları olsun böyle bir durumda iken ona bahçesine ateşli bir kasırga isabet etsin de yanıversin. İşte Allah size ayetleri böyle açıklar, ki ayet Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık ayet Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah ise, size Kendisi'nden bağışlama ve bol ihsan fazl vadediyor. Allah rahmetiyle geniş olandır, ayet Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt ayet Her neyi nafaka olarak infak eder ve adak olarak neyi adarsanız, muhakkak Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları ayet Sadakaları açıkta verirseniz ne iyi; fakat gizleyip fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. O, günahlarınızdan bir kısmını bağışlar. Allah, yaptıklarınızdan haberi ayet Onların hidayete ermesi, senin üzerinde bir yükümlülük değildir. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak her ne infak ederseniz, kendiniz içindir. Zaten siz, ancak Allah'ın hoşnutluğunu istemekten başka bir amaçla infak etmezsiniz. Hayırdan her ne infak ederseniz -haksızlığa zulme uğratılmaksızın- size eksiksizce ayet Sadakalar Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. Ama Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu ayet Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun ayet Faiz riba yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka bir tarzda kalkmazlar. Bu, onların "Alım-satım da ancak faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de faize bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah'a aittir. Kim faize geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli ayet Allah, faizi yok eder de, sadakaları artırır. Allah, günahkar kafirlerin hiçbirini ayet İman edip güzel amellerde bulunanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve zekatı verenler; şüphesiz onların ecirleri Rablerinin Katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun ayet Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve eğer inanmışsanız, faizden artakalanı ayet Şayet böyle yapmazsanız, Allah'a ve Resulüne karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. Böylece Ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış ayet Eğer borçlu zorluk içindeyse, ona elverişli bir zamana kadar süre verin. Borcu Sadaka olarak bağışlamanız ise, sizin için daha hayırlıdır; eğer ayet Allah'a döneceğiniz günden sakının. Sonra herkese kazandığı eksiksizce ödenecek ve onlara haksızlık ayet Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan borçlu da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan borçlu, düşük akıllı ya da za'f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa, şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın da olur. Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu borcu az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah Katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. Aksini Yaparsanız, o, kendiniz için fısk zulüm ve günahtır. Allah'tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah herşeyi ayet Eğer yolculukta iseniz ve katip bulamazsanız, bu durumda alınan rehin yeter. Şu durumda eğer birbirinize güveniyorsanız, kendisine güven duyulan, Rabbi olan Allah'tan sakınsın da emanetini ödesin. Şahidliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, artık şüphesiz, onun kalbi günahkardır. Allah, yaptıklarınızı ayet Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, herşeye güç ayet Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'nun elçileri arasında hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı dileriz. Varış ancak Sanadır" ayet Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. Kişinin nefsinin Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et."Bakara Suresi FaziletiBakara sûresinin değerini ve özelliklerini anlatan sahih hadisler vardır “Evlerinizi içinde Kur’an okumayarak kabirlere çevirmeyiniz. Şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden ürker ve uzaklaşır” Müslim, “Müsâfirîn”, 212. “Kur’an’ı okuyunuz; çünkü o, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaat edecektir. İki nur yumağını, yani Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini okuyunuz; çünkü onlar, kıyamet gününde iki büyük bulut veya gölgelik ya da kuş sürüsü gibi gelerek kendilerini okuyanları savunacak ve koruyacaklardır. Bakara sûresini okuyunuz; çünkü ona sahip olmak bereket, terketmek ise hasret ve pişmanlık sebebidir; ona sihirbazların güçleri yetmez” Müslim, “Müsâfirîn”, 252. “Bakara sûresinin sonundaki iki âyeti her kim gece vakti okursa bu iki âyet –o gece– ona yeter” Buhârî, “Fezâil”, 10.Sahâbeden Üseyd b. Hudayr bir gece hurma yığınının yanında Kur’an Bakara sûresi okurken atı birkaç kere ürküp heyecanlanmıştı. Üseyd atın, çocuğu Yahyâ b. Üseyd’i çiğnemesinden kaygılanarak kalktığında başının hizasında gökte, ışıklarla donatılmış bir tavan gördü. Tavan gözünün alabildiğine, semanın derinliklerine doğru uzayıp gidiyordu. Üseyd, Resûlullah’a gelerek durumu anlattı. Resûlullah ondan Bakara sûresini okumaya devam etmesini istedi. Fakat çocuğuna bir şey olmasın diye okumaya ara verdi. Sabahleyin durumu Hz. Peygamber’e söyleyince şöyle buyurdular “Onlar seni dinlemeye gelmiş meleklerdi. Eğer okumaya devam etseydin sabah olunca onları herkes görecekti, kendilerini halktan gizlemeyeceklerdi” Müslim, “Müsâfirîn”, 242. Rahmân ve rahîm olan Allah’ın adıyla... 1. Elif-lâm-mîm. 2. Bu kitap, hiç şüphe yok, sakınanlar için bir rehberdir. 3. Onlar gayba iman ederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiklerimizden hayra harcarlar; 4. Sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler ve âhirete kesin olarak inanırlar. 5. Rablerinden gelen doğru yol üzerinde olanlar ancak onlardır ve kurtuluşa erenler de yalnızca Suresi TefsiriÇoğu Mekke’de nâzil olan yirmi dokuz sûrenin başında ya bir âyet ya da bir âyetin başlangıcı olarak, kelime oluşturmayan bazı harfler yer almakta olup bunlara hurûf-ı mukattaa ayrı ayrı harfler denir. Bunlar Arap alfabesinin on dört harfidir ve bazı sûrelerin başında tek harf olarak, bazılarının başında ise birden fazla harfin yan yana dizilişi şeklinde yeralmışlardır. Bu harflerin Kur’ân-ı Kerîm’den bir âyet veya âyet parçası olduğunda şüphe yoktur. Mânaları ve hikmetleri üzerinde ise farklı görüşler ve yorumlar ileri sürülmüştür. Sıradan insanların bilgi vasıtalarıyla mânalarını ve kullanılış maksatlarını hikmet bilmek ve anlamak mümkün olmayan bu harflere, kezâ lügat mânalarında kullanılmamış olup ne mânaya geldikleri de açıklanmamış bulunan bazı kelimelere müteşâbihat adı verilmektedir. Selef denilen ilk devir din bilginleriyle onların yolundan giden sonraki bazı âlimler müteşâbihatı yorumlamazlar, oldukları gibi benimseyip iman ederler. “Kur’an’da bulunmasının elbette bir hikmeti vardır, Allah ve Resulü bunları açıklamadığına göre aklımıza dayanarak açıklamaya kalkışmak bizim işimiz değildir, yetki sınırımızı aşar” derler. Kelâm, felsefe ve tasavvuf ehli bazı âlimler ise tefekkür veya ilham yoluyla müteşâbihatın mânalarının anlaşılabileceğini ileri sürmüş ve her biri için çeşitli yorumlar sûresinin ilk âyetini teşkil eden “elif-lâm-mîm”in mânasıyla ilgili olarak yirmiden fazla yorum vardır. Bunlardan şu üçü nisbeten daha tutarlı görünmektedir a Bunlar, mânaları olmayan alfabe harfleridir, Kur’ân-ı Kerîm’in vahiy yoluyla Allah’tan geldiğine inanmayanlara meydan okumak ve âciz olduklarını ortaya çıkartmak için bazı sûrelerin başına konmuştur ve “Bu Kur’an, şu gördüğünüz harflerden yapılan kelime ve cümlelerden oluşmaktadır. Siz harfleri de biliyorsunuz. O halde haydi yapabiliyorsanız siz de böyle kelime ve cümlelerden oluşan ve Kur’an’a benzeyen bir kitap yazın!” denilmek istenmiştir. b Başında bulundukları sûrelerin muhtevalarına dikkat çekmek için yemin olarak Başlarında bulunan sûrelerin isimleri olarak indirilmiştir İbn Aşûr, I, 216.İmâm-ı Rabbânî önce Selef âlimleri gibi düşünürken bilâhare Allah Teâlâ’nın kendine, bu harflerin mâna ve sırlarından bir kısmını açtığını; böylece “müteşâbihatın mânalarının, Allah’ın bildirmesiyle bilinebileceğini ve bunların, açık mânalı âyetlerin muhkemât özü ve amacı olduğunu” anladığını ifade etmiştir Mektûbât, I, 296.Şah Veliyyullah, “Arap dilinde tek başına veya kelimelerin başlarına gelen harflerin özellikleriyle kelimelerin mânaları arasında bir ilişkinin bulunduğu” tesbitinden yola çıkarak sûrelerin başlarında bulunan harflerin de muhtevalarına delâlet ve onların özünü ihtiva ettiğini ileri göre “elif-lâm-mîm”in mânası, “Yaratılmışların çeşitli oluşlar ve ilişkilerle belirlenmiş hayatlarının gerekli kıldığı, ihtiyaç duyduğu irşadlar gayb âleminden gelerek onların hayatlarına girmekte ve yollarına ışık tutmaktadır” Suresi konusuKur’ân-ı Kerîm’in kendine mahsus tertip ve üslûbu içinde şu ana konuları ihtiva etmektedirİslâm’ın getirdiği inanç, ibadet ve hayat düzeniyle ilgili temel bilgiler; münafıklar, Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren deliller, insanın yaratılışı, kabiliyetleri, imtihanı; İsrâiloğulları tarihinin önemli kesitleri, kâmil bir din olan İslâm’ın, daha önceki dinlerin evrensel kısmını ihtiva ettiği, buna karşılık onların –değişmesi, ıslah edilmesi, düzeltilmesi gereken– hükümlerini de ıslah ettiği; Hz. İbrâhim kıssası, Kâbe’nin yapılışı ve kıble oluşu; yiyecekler, kısas, vasiyet, oruç, savaş, hac, nikâh, boşama, dulluk, yetimlik, şarap, kumar, faiz, akidlerin yazılması, din ve vicdan hürriyeti, Allah-kul ilişkisi, örnek dualar vb. hususlarla ilgili hükümler ve irşadlar. Bakara sûresi daha ziyade Fâtiha’nın, “doğru yolu bulanlarla ondan sapanlar”a işaret eden kısmının, örnekler ve tarihî vâkıalarla açıklanması gibidir.
Rûm Suresi 18-27. Ayetlerde verilen mesajlar yine kulluğun gereklilikleri olup hakiki manada Müslüman olabilmek için yerine getirilmesi gereken emirlerden oluşmaktadır. Kur’an’ı Kerim’in bütün ayetleri, insanlık için yol gösterici rehberdir. Ayetler, insanların nasıl yaşamaları gerektiği doğrultusunda mesajlar içerirler. Rûm Suresi 18-27. Ayetlerde verilen mesajlar hakkında bilgilere geçmeden önce ayetleri aktaralım. Rum suresi 18. ayet Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde Allah’ı tespih edin.” Rum suresi 19. ayet “Allah, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzünü diriltir. Siz de mezarlarınızdan işte böyle çıkarılacaksınız.” Rum suresi 20. ayet Sizi topraktan yaratması, O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Sonra bir de gördünüz ki siz beşer olmuş çoğalıp yayılıyorsunuz.'' Rum suresi 21. ayet Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.'' Rum suresi 22. ayet Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.'' Rum suresi 23. ayet Geceleyin uyumanız ve gündüzün O’nun lütfundan istemeniz de O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır.'' Rum suresi 24. ayet ''Korku ve ümit kaynağı olarak şimşeği size göstermesi, gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesi, O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için elbette ibretler vardır.'' Rum suresi 25. ayet ''Emriyle göğün ve yerin kendi düzenlerinde durması da O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Sonra sizi yerden kalkmaya bir çağırdı mı, bir de bakarsınız ki dirilmiş olarak çıkıyorsunuz.'' Rum suresi 26. ayet ''Göklerde ve yerde kim varsa yalnızca O’na âittir. Hepsi O’na boyun eğmektedirler.” Rum suresi 27. ayet ''O, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu, O’na göre ilk yaratmadan daha kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz sıfatlar O’nundur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Rûm Suresi 18-23. Ayetlerde verilen mesajlar Rûm Suresi 18. Ayette verilen mesaj Yeryüzünde ve gökyüzünde ne varsa hepsi Allah’a hamd ederler yani şükrederler. Öyleyse siz de gündüzün sonunda yani akşam vakti ile yatsı vaktinde Allah’ı tespi edin Akşam ve yatsı namazlarını kılın ve öğle vakti geldiğinde ise Öğle namazını kılın ve akşam olmadan da ikindi namazını kılın. Rûm Suresi 19. Ayette verilen mesaj Bu ayette, Allah-u taala kendi büyüklüğünü ifade etmektedir. “O ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır.” Yani hem öldürme gücü hem de diriltme gücü O’na aittir. “Yeryüzünü ölümden sonra o canlandırır.” Yeryüzü bilindiği üzere mevsimlerin değişimine uğrar. Kış geldiğinde ağaçlar yaprak döker, topraklar kuraklaşır bahar mevsiminden itibaren ise yeniden yeşermeye başlar. işte tüm bunları yöneten ve yönlendiren Allah’tır Rûm Suresi 20. Ayette verilen mesaj “Sizi topraktan yaratması O'nun delillerindendir.” Allah insanı topraktan yaratmıştır ve ona ruh üfleyerek canlı hale getirmiştir. İşte bu, Allah’ın gücünün her şeye yettiğinin delilidir. “Sonra birer insan olup yeryüzüne yayılırsınız.” İnsanın yeryüzüne dağılması ve güç bulup yeryüzünden iş yapmaları da Allah’ın izni ile olmaktadır. Rûm Suresi 21. Ayette verilen mesaj “O'nun delillerinden biri de, içinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranıza muhabbet ve rahmet koymasıdır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” Allah insanı tek başına bir cinsten yaratıp dünyaya göndermemiştir. İnsanların huzur bulabilmesi için bir de karşıt cins yaratmıştır. Bu sayede insanların birbirleri ile kaynaşması ve muhabbetlerinin olması sağlanmıştır. Gerçekten düşünen insanlar için burada birçok ibret vardır. Mesela insan tek bir cinsten olsaydı dünya nasıl bir yer olurdu, insanlar nasıl çoğalabilirdi. İşte tüm bunlar, Allah’ın delillerindendir. Rûm Suresi 22. Ayette verilen mesaj Allah’ın varlığına birçok delil vardır. Bir delil de ayet-i kerimede belirtildiği gibi “O'nun delillerinden biri de, göklerin re yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin ayrı ayrı olmasıdır. Şüphesiz bunda, bilenler için ibretler vardır.” Yerleri ve gökleri yaratması ve her ikisinin de bir düzen içinde olması, insanların renklerini ve dillerini ayrı yaratması da Allah’ın varlığının delillerindendir ve bu şekilde muazzam bir sistemi düşünen insanlar, bundan birçok ibret alabilirler. Rûm Suresi 23. Ayette verilen mesaj Allah insanlara birçok ikramda bulunmuştur. Mesela insanların gece uyuması ve gündüzleri de yeryüzüne dağılarak Allah’ın verdikleri rızıklardan yararlanmaları da Allah’ın gücüne işaret eden delillerden biridir. “O'nun delillerinden biri de, geceleyin uyumanız, gündüz de O'nun lütfundan rızık aramanızdır. Şüphesiz, bunda işiten bir toplum için ibretler vardır.” Yine bu ayetin sonunda da düşünen insanlar için birçok ibretin olduğundan bahsedilmektedir. Rûm Suresi 24. Ayette verilen mesaj “O'nun delillerinden biri de, size korku ve ümit veren şimşeği göstermesi, gökten su indirip ölümden sonra yeri diriltmesidir.” Yeryüzünde insanların sağlıklı bir şekilde yaşayabilmesi için en temel olarak ihtiyaç duydukları şey yağmurdur. Zira yağmur olmazsa insanlar ve diğer canlılar yaşayamazlar. Bu ayette verilen mesaj da bunu ifade etmektedir. Şimşek hem yağmurun habercisi olarak bir müjdedir hem de korku vermesi ile azabı ve şiddeti hatırlatan bir şeydir. Gökten su indirip, ölmüş hale gelen toprağı yeniden diriltmesi Allah’ın varlığı ve gücüne işaret eder. Bunu düşünen insanlar için büyük ibretler vardır. Rûm Suresi 25. Ayette verilen mesaj Yine Allah kudretinden söz ederken yerin ve göğün kendi emrinde olduğunu bildiriyor. Yani gökyüzünden gerçekleşen her şey yıldızların kayması, güneşin doğup-batması, yağmurun yağması vs. hepsi O’nun emri ile gerçekleşir ve insanın ölümünden sonraki gücüne işaret eden bir delil de İnsanları öldürdükten sonra yeniden diriltip hesaba çekmesidir. Bunun için de sadece çağırması yeterlidir. Rûm Suresi 26. Ayette verilen mesaj Yukarıdaki ayetin başlangıcının devamı niteliğinde olan 26. Ayette “Göklerde ve yerde olanlar O'nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir” denmektedir. Yani tüm bunlar göklerde ve yerde yaratılanlar hepsi Allah’a boyun eğerler. Düşünen insanlar, şunu derler; “Madem canlı ve cansız tüm varlıklar Allah’a boyun eğerler, öyleyse bizim eğmememiz için bir nedenimiz yok.” Rûm Suresi 27. Ayette verilen mesaj Allah hem yaratan hem de öldürendir. Bu O’nun için zor değildir. O istediğini yaratır, mühleti dolduğunda ise öldürür yani O’nun için zor olan hiçbir şey yoktur. Hikmet sahibi olan ve güçlü olan da sadece O’dur. Rûm Suresi 18-27. Ayetlerde verilen mesajlar tamamı, Allah’ın gücü ve kudreti ile ilgilidir. İnanan yani Müslüman olan insanlar, bu ayetlere bakarak kendilerinin ne kadar güçsüz olduklarını ancak Allah’ın dilemesi ile tüm her şeyin gerçekleştiğini görebilirler ve bu yüzden hamd ve şükrün sadece Allah’a olduğunu anlarlar.
Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. Allâhu lâ ilâhe illâ huve-lhayyu-lkayyûmuc lâ te/ḣużuhu sinetun velâ nevmunc lehu mâ fî-ssemâvâti vemâ fi-l-ardik men że-lleżî yeşfe’u indehu illâ bi-iżnihic ya’lemu mâ beyne eydîhim vemâ ḣalfehums velâ yuhîtûne bişey-in min ilmihi illâ bimâ şâec vesi’a kursiyyuhu-ssemâvâti vel-ardas velâ yeûduhu hifzuhumâ vehuve-l’aliyyu-l’azîmuÖyle bir Allah ki ondan başka yoktur tapacak. Diridir, her an yarattıklarını tedbir ve tasarruf edip durur. Ne uyuklamaya kapılır, ne uykuya dalar. Onundur ne varsa göklerde ve yeryüzünde. Kimdir izni olmadıkça onun yanında şefaate kalkışacak? Önlerindekini de bilir, artlarındakini de. Onun bilgisinden, dilediği miktardan başka hiçbir şeyi kavrayamazlar. Kürsüsü gökleri de kaplayıp kucaklamıştır, yeryüzünü de. Göğü, yeri korumak, ona ağır da gelmez. O'dur çok yüce ve çok âyette "kürsi" kelimesi geçtiği için kürsü âyeti anlamına "Âyet-ül-Kürsi" denmiştir. Hattâ bu sûreye "Kürsi sûresi" diyenler de vardır. Kürsü, örft... Devamı.. Allah O’dur ki, Kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. Ve bu asla mümkün değildir. O sürekli diridir ve yarattıklarını koruyup yönetendir. O’nun bir an bile uyuklaması gaflet basması ve uykuya dalması yoktur. Allah bu kusurlardan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Her şey O’nun elinde ve emrindedir. O’nun izni olmadan, Allah’ın katında kim başkalarına aracılık için şefaat edebilir? O, onların geçmişlerini ve geleceklerini bütün mahlûkatın önceden ettiklerini ve sonradan işleyeceklerini bilir. Onlar kulları ise, O’nun ilminden, O’nun dilediğinin dışında hiçbir şeyi kavrayamazlar. Bildiklerini de Allah öğretir. O’nun Kürsüsü hükümranlığı, gökleri ve yeri tamamen kaplamış ve kuşatmış vaziyettedir. Onları gökleri ve yeri koruyup gözetmek asla O’na ağır da gelmemektedir. O, çok Yücedir, çok büyük Azamet ki, O'ndan başka gerçek ilah yoktur; her zaman diridir. Bütün varlıkların tek yöneten ve gözeteni O'dur. Ne uyuklama tutar O'nu, ne de uyku. Yeryüzünde ve göklerde ne varsa hepsi O'nundur. O'nun izni olmadan kendisinin yanında kim kime şefaat edebilir? O yarattıklarının geçmişlerini ve geleceklerini bilir. Oysa O dilemedikçe, insanlar O'nun ilminden hiçbir şey edinemez, hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun sonsuz kudret ve egemenliği gökleri ve yeri kaplamıştır. Göklerde ve yerde olanların tümünün korunup desteklenmesi O'na ağır gelmez. Gerçekten yüce ve büyük olan yalnızca O' Allah'tır, Allah. Hak ilâh yalnızca O'dur. Ebedî hayat ile diri, ölümlü olmaktan uzaktır. Varlık âlemini ayakta tutan ve düzenini elinde bulunduran O'dur. Onu ne gaflet basar ne de uyku. Göklerdeki varlıkların ve imkânların hepsi ve yerdeki varlıkların ve imkânların tamamı O'nun mülkündedir, O'nun tasarrufundadır. O'nun yanında, benzer sıfatların tecellisiyle kudret ve tasarruf kullanan eş bir varlık olmak kimin haddine? Yalnızca O'nun izniyle ilâhî planlamayı yürütenlere görev dağılımı yapılır. O kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını, bildiklerini, bilgi ve idrakları dışında olanı, dünyalarını ve âhiretlerini bilir. Onlar ise, O'nun sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olan kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Onun hâkimiyeti, saltanatı, kudreti, otoritesi ve düzeni bütün gökleri ve yeri içine alır. Gökleri ve yeri bir bütünlük içinde tek elden tedbir ile idare etmek, gözetmek, korumak, taahhütlerini yerine getirmek Allah'ı yormaz, Allah'a ağır da gelmez. O şanı yüce Allah pek yüce, pek Kur’ân-ı Kerim, 19/93-95; 20/110; 21/28; 53/ kendinden başka ilah olmayan ilahdır. O, sürekli diridir ve yaratıklarını sürekli koruyup gözetendir. Onu ne bir uyuklama ne de uyku tutar. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O'nun katında kendisinin izni olmadan kim şefaat edebilir! O, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onlar, O'nun ilminden dilediği kadarından fazla bir şeyi kuşatamazlar. O'nun Kürsi'si gökleri ve yeri kaplamıştır. [54] Bunları korumak O'na güç gelmez. O, çok yüce, çok konusunda müfessirler değişik açıklamalarda bulunmuşlardır. Bazıları buradaki Kürsi ile Yüce Allah`ın varlıklar üzerindeki güç ve hakimiyetin... Devamı..Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Onlar ise Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiç birşeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek o Allah'dır ki, kendinden başka hiç bir ilâh Tanrı yoktur Ondan başka ibadete müstahak mâbud yoktur. O ezelî ve ebedî hayat ile bizâtihi kendiliğinden diridir, bâkidir. Zât ve kemâl sıfatlarıyla yaratıkların mahlûkatın bütün işlerinde hâkim ve kâimdir, her şey onunla kâimdir. Onu ne bir dalgınlık, ne de bir uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onun. Onun izni olmadıkça katında kim şefaat edebilir? O, bütün varlıkların dünya ve âhirete ait önlerinde ve arkalarındaki gizli ve aşikâr her şeyini bilir. Onlar varlıklar-yaratıklar ise, Allah'ın dilediği kadarından başka, ilâhî ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. Onun kürsüsü mülk ve saltanatı gökleri ve yeri çevrelemiş, kaplamıştır. Gökleri ve yeri korumak, gözetmek, ona zorluk ve ağırlık vermez. O, çok yüce, çok Ondan başka ilah olmayan Zat-ı Akdestir. Hayy ve Kayyum’dur kendi kendine yeterlidir. Hiçbir an esneme ve uyku O’nu tutmaz. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nundur.. O’nun izni olmadan, hiç kimse O’nun yanında şefaat edemez. O, onların geçmişlerini ve geleceklerini bilir. O’nun istediğinden başka, O’nun ilminden hiçbir şey öğrenemezler. Onun idare ve saltanatı, gökleri ve yeri kuşatmıştır. Yer ve göklerin muhafazası, O’nu yormaz. O çok yüce ve çok başka ilah yoktur; her zaman diridir; bütün varlıkların kendi kendine yeterli kaynağıdır. Ne uyuklama tutar O'nu, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. O'nun izni olmaksızın katında şefaat edebilecek olan kimdir? O, insanların gözlerinin önünde olanı da arkalarında olanı da bilir; O dilemedikçe insanlar O'nun ilminden hiçbir şey edinemez, hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun sonsuz kudreti ve egemenliği gökleri ve yeri kaplar. Onların korunup desteklenmesi O'na ağır gelmez. Gerçekten yüce ve büyük olan yalnızca O'dur.[42][42] Yüce Allah’ın bazı sıfatları hakkında geniş bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, III, odur, ondan özge Tanrı yok, o diridir, o durur, ne uyuklar, ne uyur, göklerde, yerde de olan onundur, Allahın yanında, onun izni olmadan kimdir şefaat yapan, bilir Allah onların, hem yaptıkların, hem hem de yapacakların, Allah neyi diler kendinin bilgisinden, ancak onu bilirler, kaplamıştır bilgisi hem gökleri, hem yeri, onları saklamaktan olmaz ki o incine, o, uludur, o, yüceAllah, ondan başka ilah olmayan, kendisini gaflet ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını koruyup yönetendir. Göklerde ve yerde olan her şey onundur. Onun izni olmadıkça onun katında kim şefaat başkaları için aracılık edebilir? Kullarının önlerindeki ve arkalarındaki geçmiş ve gelecekleri, yaptıkları ve yapacakları ne varsa hepsini o bilir. Onlar ise onun dilediği kadarından başka onun ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. Onun hükümranlığı gökleri ve yeri tamamıyla kaplamıştır. O gökleri ve yeri ve oralarda bulunanları koruyup gözetmek ona ağır gelmez. O çok yücedir, çok büyüktür. Bkz. 2/123, 6/51, 70, 10/3, 20/109, 34/23 ve dipnotu 53/26Allâh yegâne Allâh’dır, dâimâ zîhayat ve lâ yetegayyerdir. Kendinden başka Allâh yokdur, gevşeklik ve uyku âna aslâ ’ârız olmaz. Semâvâtda ve ’arzda ne var ise ânındır. İzni olmaksızın ânın yanında kim şefa’at idebilür? Hafî ve zâhir ne var ise bilür ve insânlar ancak bildirdiği kadar ’ilim ihâta idebilürler. Kürsî-i tahtı semâvâta ve ’arza irişiyor ve ânın muhâfazası içün hiç bir zahmet ihtiyâr itmez, büyük ve ’ O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur.[70] O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir?[71] O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.[72]70. Kayyûm, “varlığı kendinden, kendi kendine yeterli, yarattıklarına hâkim ve onları koruyup gözeten” Şefaat ile ilgili olarak bakınız ... Devamı..Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. O'na hiçbir şey gizli kalmaz. O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür. İçinde kürsî» kelimesi geçtiği için bu âyete Âyetü’l-kürsî» denilmiştir. Burada kürsî bildiğimiz taht manasında olmayıp Allah’ın şanına lâyık, mahi... Devamı..ALLAH O'ndan başka tanrı yoktur, Yaşayandır, Sonsuzdur. Kendisini ne dalgınlık ne de uyuklama tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. İzni olmadan kim O'nun katında aracılık edebilir? Onların geçmişini ve geleceğini bilir. Dilediği miktar dışında O'nun bilgisinden hiç bir şeyi kavrayamazlar. Egemenliği gökleri ve yeri kapsamıştır. Onları düzen içinde korumak onu yormaz. O Yücedir, başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir hayydır, bütün varlığın idaresini yürüten kayyumdir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok başka tanrı yok ancak o, daima yaşıyan, daima duran tutan hayy-ü kayyum o, ne gaflet basar onu ne uyku, Göklerdeki ve Yerdeki hep onun, kimin haddine ki onun izni olmaksızın huzurunda şafaat edecek? onların önlerinde ne var arkalarında ne var hepsini bilir, onlar ise onun dilediği kadarından başka ilmi ilahîsinden hiç bir şey kavrıyamazlar, onun kürsîsi bütün Gökleri ve Yeri kucaklamıştır her ikisini görüb gözetmek ona bir ağırlık da vermez o öyle ulu, öyle büyük azametlidirAllah O'ndan başka ilâh yoktur. O, sürekli diridir, koruyup gözetendir. O'nda ne bir dalgınlık olur ne de O'nu bir uyku tutar. Göklerde ve yerde olan her şey O'nundur. İzni olmaksızın¹ O'nun katında şefaatte bulunabilecek kimmiş? Onların² önlerinde ve arkalarında³ olan her şeyi bilir. Onlar, O'nun ilminden ancak dilediği kadarını kavrayabilirler. O'nun egemenliği yeri ve göğü kuşatmıştır. Bunları korumak O'na ağır gelmez. O, Çok Yüce ve Çok Güçlü' “İzni olmaksızın şefaate bulunabilecek kimmiş” ile kast edilen şey; şefaat etmek için birilerine izin verileceği anlamı değildir. Bir önceki ayette... Devamı..Allah o Allahdır ki kendinden başka hiç bir Tanrı yokdur. O, zatî, ezelî ve ebedî hayaat ile diridir baakıydir. Zâtiyle ve kemâliyle kaaimdir. Yaratdıklarının heran tedbîr-ü hıfzında yegâne haakimdir, her şey onunla kaaimdir. Onu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi onun. Onun izni olmadıkça nezdinde şefaat edecek kim miş. O yaratdıklarının önlerindekini, arkalarındakini, yapdıklarını, yapacaklarını, bildiklerini, bilmediklerini, açıkladıklarını, gizlediklerini, dünyalarını, âhiretlerini, hülâsa her şey'ini, her şey'ini bilir. Mahlûkatı onun ilminden yalnız kendisinin dilediğinden başka hiç bir şey'i kaabil değil kavrayamazlar. Onun kürsüsü gökleri ve yeri kucaklamışdır, o kadar vâsi'dir. Bunların nigehbanlığı Ona ağır da gelmez. O, çok yüce, çok ki, O'ndan başka ilâh yoktur. O, Hayy hayâtı ezelî ve ebedî olandır, Kayyûm bütün mevcûdât kendisiyle kaim olandır. O'nu ne bir uyuklama, ne de bir uyku tutar. Göklerde ne var, yerde ne varsa O'nundur. İzni olmadan O'nun huzûrunda şu şefâat edecek olan kimdir? Onların önlerindekini ve arkalarındakini geçmiş ve geleceklerini bilir. Hâlbuki onlar ise O'nun ilminden, dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. Kürsî'si,1 gökleri ve yeri kaplamıştır; her ikisinin muhâfazası O'na ağır gelmez. Ve O, Aliyypek yüce olandır, Azîm pek büyük olandır.21Bu âyet-i kerîmede zikredilen*كُرْسِيٌ lâfzı, Allah’ın ilmi, mülkü veya kudreti manâlarında tefsîr edilmiştir. Nesefî, c. 1, 1982“Âyetü’l-Kürs... Devamı..Allah, kendisinden başka ilah olmayan, sonsuz hayat sahibi hep diri olan ve Varlık dünyasında var olanları düzenleyip idare edendir. O’nda ne dalgınlık vardır, nede O’nu uyku tutar. Göklerde ve yerde olanların tümünün sahibi de O dur. O halde O’ndan izin almadan, O’nun katında hesaba çektiği kulları hakkında bilmediği bir şeyler varda, Allah’a hatırlatmak için aracı olup, arka çıkacak şefaat edecek kimdir? O kullarının önünde olanları yaptıklarını da, arkalarında olanları yapmaları gerekenleri yapmadıklarını da bilir. O’nun kendisi hakkında ki bilgiye, ancak O’nun bildirdiğinden başkaca bilgiye ulaşamazlar, ama O’nun ilmi kürsüsü her şeyi kuşatır, göklerin ve yerlerin bilgisini muhafaza etmek, asla O’na ağır gelmez. Zira O, en yüce ve en büyük Allah ki kendinden başka tanrı yoktur, diri olan, kendi kendine var olan da Odur. Onu ne uyuklama tutar, ne de uyku. Yerlerde, göklerde ne varsa Onundur. Onun dileği olmadıkça kim Onun katında bir başkasını kayırabilir. Önceden olanları bilen de Odur, sonradan olacakları bilen de O. Onun bilgisinden yalnız Onun dilediği kadarını kavrıyabiliriz. Onun egelik alanı yerleri de kaplar, gökleri de. Her ikisini de korumak Onu yormaz. Allah yücedir, ki, O/ndan başka tapacak yoktur, Hay olan, Kayyum [⁹] olan O/dur. O/nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde, yerde ne varsa hep O/nundur. İzni olmaksızın O/nun yanında kim şefaat edebilir? Allah herkesin olmuş, olacak, geçmiş, geçecek hallerini bilir. Bütün mahlûkat O/nun bildiklerinden ancak O/nun dilediği bir şeyi kavrayabilir. O/nun kürsüsü [¹⁰] gökleri, yeri içine alır. Bunların negâhbanlığı kendisine ağır gelmez. Her şeyden yüce ve ulu olan ancak O/dur.[9] Hay ve Kayyum alâ rivayetin Esmâ-i İlâhiyenin en büyüğüdür. Hay, kendisine aslâ ölüm târi olmaz» demektir. Kayyum da, bütün mahlûkatı tedbir ve ... Devamı..Kendisinden başka hiçbir tanrı olmayan Allah, Hayy’dır¹⁶³, Kayyûm’dur¹⁶⁴. O’nu ne bir uyuklama ne de bir uyku tutar. Göklerde ve yerde olanlar O’nundur. İzni olmadan O’nun katında kim şefaat edebilir? O, onların önünde olanları da arkalarında olanları da bilir. O’nun ilminden ancak O’nun dilediğini kavrarlar. O’nun kudret ve egemenliği [kursiyyuhu] gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onların düzenlerinin korunması da O’na hiç ağır gelmez. Çünkü O, Aliy’dir¹⁶⁵, Azîm’ El-Hayy Diri, hayatın kendisi, hayat bahşeden anlamındadır. 164 El-Kayyûm Varlığı kendinden olan, kâinatı varlığıyla ayakta tutan ve yöneten,... Devamı..Allah, O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, her an yaratıklarını gözetip durandır. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini de bilir. Dilediğinden başka ilminden hiç bir şeyi kavrayamazlar. Egemenliği gökleri ve yeri kaplamıştır ve onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyük azamet kendisinden başka ilâh olmayan bir tek ilâh, kulluk ve itaate lâyık yegâne otoritedir. Hayy’dır, dâimâ diridir, hayatın biricik kaynağıdır; Kayyum’dur, kâinâtın nizamını elinde bulunduran, bütün varlıkları koruyup gözeten, yöneten ve yönlendiren O’dur. Her şey, O’nun kudret ve irâdesiyle varlık ve intizâmını sürdürmektedir. O’nun kudret ve iradesi kesintisizdir; ne bir uyuklama tutar O’nu, ne de bir uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun izni olmaksızın, huzurunda kim şefaat edebilir? Cezayı hak eden zalimleri azaptan kim kurtarabilir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında olan her şeyi yaptıkları ve yapacakları, bildikleri ve bilmedikleri, açıkladıkları ve gizledikleri, yapıp gönderdikleri ve geride bıraktıkları her şeyi bilir. Oysa onlar, Allah dilemedikçe, O’nun ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun sonsuz kudret ve hükümrânlığı, gökleri ve yeri kuşatmıştır. Bunların korunup gözetilmesi, O’na asla zor gelmez. Gerçek yücelik, gerçek büyüklük, sadece O’na insanlık, bu yüce hakîkate iman etmediği sürece asla kurtuluşa ulaşamayacaktır. Bunun için, apaçık ve ikna edici delillerle insanları hak dine davet etmeli, ancak onları inanç konusunda zorlamamalısınızKendisinden başka ilah olmayan, Kayyûm Hayy Allah! O’nu ne uyku alır, ne uyuklama! Yer’dekiler ve Gökler’dekiler O’nundur. O’nun izniyle olan hariç, kim O’nun katında şefaat edebilir? Onların ellerindekileri şeyleri ve arkalarındaki şeyleri biliyor. Dilediği şeyler dışında, O’nun ilminden bir şeyi ihata edemezler. O’nun kürsüsü Yer’i ve Gökler’i kaplamıştır; bu ikisini tutup korumak O’na ağır gelmez. Azîm Aliyy de O’ başka tanrı yoktur, her daim hayat dolu ve etkindir, uykusu gelmez, uyuklamaz ve uyumaz. Göklerde ve yerde olan her şeyin tek sahibidir. Onun huzurunda, onun izni olmadan kimse şefaat edemez. Her şeyin içini dışını önünü arkasını bilir. Yaratıklar, onun bilgisinden sadece onun müsaade ettiği kadarına sahip olabilirler. Yer gök her şey, onun kapsam alanındadır. onları korumak ise ona vız gelir. Yüceler yücesidir…Allah kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. Allah ilah olarak bütün yasama, yürütme, yargılama, cezalandırma yetkisine sahiptir. Bizim de yasama, yürütme, yargılama, cezalandırma yetkimiz var diyenleri ilahlık iddia etmekle suçlar. Kendilerine göre düzen kurup insanları yönetenleri zalim olarak ilan eder. Allah her zaman diridir. Onu kimse öldüremez. Allah bütün yarattıklarını yönetendir. Allah’ın yönetimini elinden aldığını sanıp, insanlara kendi yasalarıyla zulüm yapanlar, Allah’a karşı en büyük suçu işlemiştir. Elbette onların cezası çok çetindir. Allah’ı ne bir uyuklama tutar, ne de bir uyku! Göklerdeki yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında suçluların cezalarının affedilmesine yönelik şahitlik edecek kimdir? Hiçbir Resul, hiçbir veli, eren, evliya, imam, müçtehit; kendi hesaplarından başını kaldırıp cezaya çarptırılanları kurtarmaya şahitlik edemeyecektir. Suçlular ile Allah arasına girebilecek hiçbir şefaatçi ve aracının olması mümkün değildir. İddia ettiğiniz gibi Rabbiniz bunlara; şahitlik, şefaatçilik, aracılık izni vermişse başka! Onların şefaatçi olduklarına dair ellerinde bir delil mi var? Kaldı ki onlar şefaatçi olsalar bile asla suçluların affını istemeye hakları yoktur. Ancak suçluların kendileri af edilmeyi isteyebilir, af edilmeyi umabilirler. Şunu bilin ki; hesap günü gelince af kapısı kapanmıştır. Af kapısının sadece dünyada açık olduğunu bilmiyor musunuz? Öldüğünüzde kitabınız kapanır, hüküm verilir. Size verilen ömür içinde af diledinizse mesele yok. Öldükten sonra af dilemeniz bir şey ifade etmez. Hesap günü af edilmeyi bekleyenlere; “Size dünyadayken defalarca uyarı yapılmadı mı deriz?” Allah insanların geçmişte ne yaptıklarını, gelecekte ne yapacaklarını bilendir. Ama siz bilmezsiniz. İnsanlar Allah’ın ilminden, Allah’ın dilediği kadarından başka bir şey bilemezler. Allah’ın yarattığı varlıkları yönettiği arş; bütün gökyüzünü, bütün yeryüzünü kuşatmıştır. Kimse Allah’ın yönetiminden dışarıya çıkamaz. İnsan Allah’ın verdiği iradi özgürlüğe dayanarak yönetim hakkı olduğunu iddia ederse; insan bundan dolayı hesaba çekilecek, Allah’ın yasalarına uymadığı için cezalandırılacaktır. Gökyüzünü, yeryüzünü koruyup gözetmek Allah’a güç değildir. Allah her şeyden yücedir, her şeyden büyüktür. Allah ki O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, hayatı elinde tutandır. Kendisini ne uyuklama tutar ne de uyku. Göklerde ve yerdekilerin hepsi yalnızca O’na aittir. İzni olmadan O’nun katında kim şefaat edebilir ki! Onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. [*] Bildirmeyi dilediklerinin dışında kimse O’nun bilgisinden hiçbir şeyi kuşatamaz. O’nun egemenliği [*] gökleri ve yeri kapsamıştır. Onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O yücedir, büyüktür. [*]Benzer mesajlar Tâhâ 20110; Enbiyâ 2128; Hacc 2276.,Yüce Allah’ın [kürsî]si, O’nun mutlak egemenliği ve otoritesini göstermektedir.,[Ayet’el kürsî... Devamı..Allah, kendisinden başka bir ilâh bulunmayan, hep diri ve bütün yarattıklarını sürekli gözetip Onu gaflet de basmaz, uyku da tutmaz. Göklerde ve yerde her ne varsa hepsi, kesinlikle Onundur. Onun huzurunda, izni olmaksızın kimse kimseye şefâatte² O Allah kullarının yaptıklarını da yapacaklarını da bilir. Fakat onlar, kendisi dilemedikçe Onun ilminden hiç bir şeyi Onun hükümranlığı⁵ bütün gökleri ve yeri kuşatmıştır ve o ikisinin korunması Ona asla güç gelmez. Çünkü O çok yücedir pek Kayyûm Her şeyi tutan, koruyan anlamında Allah’ın isimlerinden biridir. Kur’ân’da üç yerde geçer. Kayyûm ismi; Allah zâtı ve yüceliği ile vardır; h... Devamı..ALLAH -O’ndan başka ilah yoktur; Her Zaman Diridir, Bütün Varlıkların Kendi Kendine Yeterli Yegane Kaynağıdır. Ne uyuklama tutar O’nu, ne de uyku. Yeryüzünde ve göklerde ne varsa O’nundur. O’nun izni olmaksızın nezdinde şefaat edebilecek olan kimdir? O, insanların gözlerinin önünde olanı da, onlardan gizli tutulanı da ²⁴⁷ bilir; oysa O dilemedikçe insanlar O’nun ilminden hiçbir şey edinemez, hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun sonsuz kudreti ve egemenliği ²⁴⁸ gökleri ve yeri kaplar ve onların korunup desteklenmesi O’na ağır gelmez. Gerçekten yüce ve büyük olan yalnızca O’ Lafzen, “elleri arasındakini ve arkalarındakini”. Müfessirler, bu ibareye çok çelişkili yorumlar getirmişlerdir. Böylece, mesela Mücâhid ve Atâ’,... Devamı..Allah, Ondan başka ilah yoktur. O hayatın kaynağı ve dayanağıdır. Yarattıklarının üzerinde yönetici ve gözeticidir. Onu ne unutma tutar ne de uyku. Göklerde ve yerde olanların hepsi Onundur. Onun izni olmadan Onun katında şefaat edecek de kimmiş? O, onların önlerinde ve arkalarında olanı bilir. Onlar, onun ilminden ancak dilediği kadarının dışında hiçbir şey kavrayamazlar. Onun otoritesi, gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları koruyup gözetmek Ona asla ağır gelmez. Allah çok yücedir çok büyüktür. 3/2, 20/110, 59/22-23-24, 22/76ALLAH -ki O’ndan başka ilâh yoktur-,[⁴⁷²] mutlak diri, hayatın ve varlığın kaynağı ve dayanağıdır; ne gaflet basar O’nu, ne de uyku.[⁴⁷³] Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur O’nun izni olmaksızın katında şefaat edecek olan kimmiş bakayım?[⁴⁷⁴] O, kullarının önünde-açıkta olan şeyleri de, ardında-gizli olan şeyleri de bilir; oysa onlar, O dilemedikçe O’nun ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O’nun sonsuz kudret ve otoritesi[⁴⁷⁵] gökleri ve yeri kaplamıştır; üstelik onları görüp gözetmek O’na güç gelmez zira yüce ve azametli olan yalnızca O’dur.[472] Elmalılı merhum, besmelenin meali sadedinde farklı ihtimaller üzerinde dururken şöyle diyor “Lâkin evvel emirde bu dört sûretten her birindeki ... Devamı..Allah Teâlâ ki, O'ndan başka bir mabut yoktur. Hayy-ü Kayyûm olan O'dur. O'nu ne uyuklama ne de uyku tutmaz. Göklerde ne varsa yerde ne varsa, hep O'nundur. O'nun izni olmaksızın O'nun yanında şefaat edecek olan kimdir? O, mahlukatının geçmişleri ve gelecekleri ne varsa hepsini bilir. Ve O'nun mahlukatı, O'nun dilediğinden başka O'nun malumatından bir şeyi ihata edemezler. O'nun kürsüsü göklerden ve yerden daha geniştir. Göklerin ve yerin hıfzı O'na ağır gelmez. Ve en yüce ve en ulu olan da ancak O' o İlâhtır ki Kendisinden başka ilâh yoktur. Haydır, kayyûmdur kendisini ne bir uyuklama, ne uyku tutamaz. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat etmek kimin haddine? Yarattığı mahlûkların önünde ardında ne var, hepsini bilir. Mahlûklar ise O'nun dilediğinden başka, ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O'na ağır gelmez, O öyle ulu, öyle büyüktür. [19, 93-95; 53, 26; 21, 28; 20, 110] [KM, Tesniye 5, 26; Tekvin 21, 33; Çıkış 3, 15]Hay Her zaman var olan, diri olan, ezelî ve ebedî hayat sahibi. Kayyûm Kendi zâtı ile var olup, zeval bulmayan ve bütün kâinatı varlıkta tutup onlar... Devamı..Allah, ki O'ndan başka tanrı yoktur, daima diri ve yaratıklarını koruyup yöneticidir. Kendisini ne bir uyuklama, ne de uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. O'nun izni olmadan kendisinin katında kim şefaat edebilir? Onların önlerinde ve arkalarında olanı bilir. O'nun ilminden, ancak kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O'nun Kürsüsü, gökleri ve yeri kaplamıştır O yüce padişah, göklere, yere, bütün kainata hükmetmektedir. Onları koruyup gözetmek, kendisine ağır gelmez. O yücedir, gayrı ilâh olmayan Allâh bizâtihî hayy ve bizâtihî mevcûd ve gayrı îcâd idicidir. Onı gaflet ve uyku tutmaz uyumak ve uyuklamak gibi şeylerden münezzehdir Göklerin ve yerin mülki onundur Her ne var ise kâffesi onun mülki ve tasarrufundadır İzin ve müsâ'adesi olmaksızın 'indinde kimse şefâ'at idemez. Her şeyin önünde ve arkasında olanı geçmiş ve geleceklerini bilir. Onun bildiklerinden ancak bildirmek istediği bilinebilir. Onun kürsîsi gökleri ve yeri tamamıyla ihtivâ ider. Bütün bunların göklerin, yerlerin, kâffe-i mevcûdâtın hıfz ve sıyâneti, idâresi ona güç gelmez. O bizâtihî her şeyden yüksek ve her şeyden büyükdür. [¹][1] Cenâb-ı Hakk'ın zât ve sıfât-ı ilâhîsine müte'allik esâsâtı muhtevî olan bu âyet-i kerîme Kur'ân-ı Kerîm'deki âyetlerin en büyüği ve en efdali olu... Devamı..O, Allah’tır. O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, sürekli işinin başındadır. O’nu ne uyuklama tutar ne de uyku! Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur. O’nun izni olmadan huzurunda şefaati birinin yanında olmayı kim göze alabilir?[1] Onların önlerinde olanı da arkalarında kalanı da O bilir. Onlar, O’nun bilgisinden izin verdiği kadarı dışında bir şey kavrayamazlar. Hâkimiyeti, gökleri de kapsar yeri de. Bu ikisini korumak O’na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.[2][*] Şefaat, birinin eşlik etmesini istemek, eşlik etmek veya arka çıkmaktır el-Ayn, Müfredât. [*] Bu ayet, Allah dışındaki varlıkların gerçek olduğu... Devamı..Allah, O'ndan başka ilah yoktur. Diri hayat sahibi ve yaratıklarının üzerinde gözeticidir. O'nu bir uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. O'nun izni olmadan yanında kim şefaat edebilir? Önlerinde ve arkalarında olanı bilir. O'nun ilminden -dilediği kadarı hariç- hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun otoritesi, gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları koruyup gözetmek O'na asla ağır gelmez. O, çok yücedir, çok Allah ki, Ondan başka tanrı yoktur. O Hayydır,128 Kayyûmdur.129 Onu ne uyku tutar, ne uyuklama. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Onundur. Onun katında, Onun izni olmadan şefaat edecek kim var?130O, kullarının geleceğini de bilir, geçmişini de. Kulları ise, Onun ilminden, ancak Onun dilediği kadarını kavrayabilirler. Onun kürsüsü131 gökleri ve yeri kaplamıştır; her ikisini de görüp gözetmek Ona ağır gelmez. O pek yüce, pek büyüktür.132128 Ezelî hayat sahibidir. Bütün hayat Onun elindedir; her canlıya hayatı O verir. 129 Varlığı kendisindendir; var olmak için hiçbir sebebe ihtiya... Devamı..Allah'tan başka ilah yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O'nundur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiçbir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez. Aliyy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azim'dir O, büyüklüğü yoķdur Tañrı illā ol; diri, hemįşe olıcı. dutmaz anı ımızganmaķ ne daħı uyķu. anuñdur ol kim göklerdedür, daħı ol kim yirde dür. kimdür ol kim şafa'at eyleye anuñ ķatında, illā anuñ dilegi-y-ile [21b] bilür anı kim ileylerindedür, daħı anı kim ardlarındadur. daħı ķaplamazlar neseneyi 'ilminden, illā anı kim diledi. irdi ķaplayu kürsisi ya'nį padişāhlıġı yā 'ilmi, göklere daħı yire; daħı incitmez anı śaķlamaķlıġı ol ikinün. daħı ol yücedür, Tañrı birdür, andan özge tañrı yoḳdur, ḥayāt‐ı sermedīdür, dutmaz anıuyḳu, uyuḳlamaz, daḫı anuñ ḫalḳı mülkidür her ne göklerde ise herne kim yirlerde ise. Kimdür ol kim şefāat idebile anuñ ḥażretine, buyruġınsuzbilür ol nesneyi kim ellerindedür, daḫı ol nesne kim ardlarındadur. Daḫıiḥāṭa eylemezler hīç nesneye anuñ ilminden illā bir nesne bildürmek dilesebildürür. Ḳaplayupdur Tañrı Taālā kürsīsi gökleri ve yirleri daḫı, daḫıtaab olmaz Tañrı Taālā gökleri ve yirleri ṣaḳlamaḳda, daḫı ol Tañrı yücedür, başqa heç bir tanrı yoxdur. Zatı və kamal sifətləri ilə hər şeyə qadir olub bütün kainatı yaradan və idarə edən, bəndələrini dolandıran və onların işlərini yoluna qoyan əbədi, əzəli varlıq Odur. O nə mürgü, nə də yuxu bilər. Göylərdə və yerdə nə varsa hamısı Onundur. Allahın izni olmadan qiyamətdə Onun yanında hüzurunda kim şəfaət bu və ya digər şəxsin günahlarının bağışlanmasını xahiş edə bilər? O, bütün yaranmışların keçmişini və gələcəyini bütün olmuş və olacaq şeyləri bilir. Onlar yaranmışlar Allahın elmindən Onun Özünün istədiyindən başqa heç bir şey qavraya bilməzlər. Onun kürsünü elmi, qüdrət və səltənəti göyləri və yeri əhatə etmişdir. Bunları mühafizə etmək Onun üçün heç də çətin deyildir. Ən uca, ən böyük varlıq da Odur!Allah! There is no God save Him, the Alive, the Eternal. Neither slumber nor sleep overtaketh Him. Unto Him belongeth whatsoever is in the heavens and whatsoever is in the earth. Who is he that intercedeth with Him save by His leave? He knoweth that which is in front of them and that which is behind them, while they encompass nothing of His knowledge save what He will. His throne includeth the heavens and the earth, and He is never weary of preserving them. He is the Sublime, the There is no god but He,-the Living, the Selfsubsisting, Eternal296. No slumber can seize Him nor sleep. His are all things in the heavens and on earth. Who is there can intercede in His presence except as He permitteth? He knoweth what appeareth to His creatures as before or after or behind them297. Nor shall they compass aught of His knowledge except as He willeth. His Throne doth extend298 over the heavens and the earth, and He feeleth no fatigue in guarding and preserving them299 for He is the Most High, the Supreme in glory.296 This is Ayat al Kursi, the "Verse of the Throne". Who can translate its glorious meaning, or reproduce the rhythm of its well-chosen and comprehen... Devamı..
8. Sınıf Din Kültürü Bakara suresinin 255. ayetini Kur’an-ı Kerim mealinden okuyup ayette verilmek istenen mesajları defterinize yazınız. konusunu kısaca ve uzun ele suresinin 255. ayetini Kur’an-ı Kerim mealinden okuyup ayette verilmek istenen mesajları defterinize yazınız. konusu ile ilgili kısaca bir yazı örneği ;Cevap Ayet-el Kürsi de verilmek istenen mesaj; Allahu Tealanın yüce sıfatları sayılarak , Yarattığı her şeyi korumaya gücünün suresinin 255. ayetini Kur’an-ı Kerim mealinden okuyup ayette verilmek istenen mesajları defterinize yazınız. konusu ile ilgili uzun bir yazı örneği ;Cevap Bakara suresinin 255. ayeti kerimesi insanlar arasında Ayet-el Kürsi diye bilinen suredir. Ayet-el Kürsi de Allahu Tealanın hiç uyumadı her şeyi bildiği gibi yaratıcıya ait olan sıfatlar sayılmış bu sayede yaratıcının büyük gücü ifade edilmiştir. Böyle büyük güçlere sahip olan yaratıcının gerektiğinde insanları koruyacak tek varlık olduğu ifade edilmiştir. İnsanlar gerektiği gibi yaratıcıya sığındıkları zaman huzur içinde olurlar. Yaratıcı dışında başka şahıslara sığınıldığı zaman ise Ben olarak işe yarasa da daha sonra sonuç hayal kırıklığıdır. Bakara suresinin 255. ayetini Kur’an-ı Kerim mealinden okuyup ayette verilmek istenen mesajları Hakkında Soru Sormak İster Misiniz ? Yorum ve Düşüncelerinizin Bizim İçin Ne Kadar Değerli Olduğunu Biliyor Musunuz ? Destek ve Yorumlarınız için Tıklayınız...
bakara suresi 255 ayet verilmek istenen mesaj